Akıl ve mantığın henüz hurafelere, büyülere, mistik inanışlara galip gelmediği bir zamanda (günümüz Türkiye’sinden bahsetmiyorum) birkaç yıl ara ile satranç perisi “Caissa” ve ilk satranç makinesi “Türk” ortaya çıktılar. Adını Sir William Jones’un (1746-1794), Vida’nın Scacchia Ludus’undan yola çıkarak 1763 yılında yazıp 1772’de yayımladığı bir şiirden alan Caissa, inanışa göre arada bir zor durumdaki satranççıların kulağına iyi bir hamle fısıldayarak onları kurtarır.
1769 yılında ise Macar mühendis ve mucit Baron Wolfgang von Kempelen, İmparatoriçe Maria Theresa’nın eğlenmek amacıyla kendisinden istediği, o ana kadar görülmemiş muhteşemlikte bir makinenin yapımına başladı. “Türk” adını verdiği ilk satranç makinesini söz verdiğinden daha önce bitirdi. Aralarında Napoleon’un da bulunduğu dönemin birçok ünlüsü ile oynayan Türk, çoğu partiyi kazanmasına rağmen, Philidor, Bernard, Verdoni gibi birkaç hatırı sayılır satranççıya yenilmişti. Fakat zamanında büyük hayranlık uyandıran ve yarattığı sansasyon uzun yıllar süren bu sahte otomasyon bir kandırmacadan ibaretti. Satranç oynayan makine değil, içeride ustalıkla gizlenmiş satranç oyuncularıydı. Philadelphia’da bir müzede sergilenen Türk, yapımından 84 yıl sonra 1854’de çıkan bir yangında kül oldu.
https://www.youtube.com/watch?v=0DbJUTsUwZE
Napoleon I – Türk, Schoenbrunn (1809)
Türk’ün ortaya çıkışından 223 yıl sonra, yine Philadelphia’da 1993 yılında yapılan bir satranç turnuvasında roller değişti: makine kılığına giren insanın yerini, insan kılığındaki makine aldı. “John Von Neumann” adını kullanan ve uzun saçlarının altına kalbine yakın bir yere sakladığı iletici yardımıyla bir bilgisayardan gelen hamleleri oynayan yarışmacı 2. turda İzlandalı büyükusta Olafsson’la berabere kalırken hiç kimse şüphelenmemişti.
Von Neumann – Helgi Olafsson, World Op, Philadelphia (1993)
Devamında şansı o kadar yaver gitmedi. 3. ve 4. turlarda iletişimde meydana gelen sorunlar yüzünden bayrak düşmesi (düşünme süresini aşması) sonucu kaybetti. Devamında da sorunlar bitmedi çünkü adam satranç bilmiyordu! Hamlenin zorluğu ne olursa olsun sıra kendisindeyken daima 3 dakika düşünüyor, her hamleden sonra da tişörtüne dokunarak altında gizli ileticinin tuşlarına basıyordu. 8. turda beyazlarla oynarken bilgisayar 8.bxc3 hamlesini gönderdi ama “Von” yanlışlıkla 8.Fxc3 oynadıktan sonra rakibinin 8…Fxc3 hamlesine uzun süre cevap veremedi. Çünkü bilgisayar 9.Fxc3 göndermişti ki bu da Von’un oynadığı tahtada artık mümkün değildi. Bir arkadaşı salona geldi, son pozisyonu yazıp gitti, bilgisayara doğru pozisyon verilince 9.bxc3 ile devam ederek kazandı. Ama şüpheler artmıştı. Son turda da kazanan Von 2000 USD ödülü alabilmesi için kimlik sorulduğunda “karım bebek bekliyor!” diyerek aceleyle salondan ayrıldı. Döndüğünde kimliği gibi kulaklıkları ve ileticisi de yanında değildi. Bebek kız mı, oğlan mı söylemedi! Turnuva direktörü, büyükusta ile berabere kalıp öte yandan en basit hamleleri yapamayan bu yabancı ile satranç oynamak istedi. Sadece para için oynadığını söyleyen Von önce reddetti ama sonra gerçeği söyledi. Başlangıçta daha iyi organize olsalardı (mesela ufak bir kamera) veya Von satranç bilseydi veya satranç bilen uzun saçlı bir arkadaşları olsaydı büyük olasılıkla hiçbir sorunla karşılaşmaksızın, kimlik vs. sorgulamasına gerek kalmadan daha büyük bir para ödülünü alıp gidebileceklerdi. Bu olay satrançtaki son elektronik sahtekarlık olmadı. Günümüzde oyuncular turnuva salonuna girerken üstlerinde elektronik aygıt var mı diye arama yapılıyor.
A history of cheating in chess – 1
A history of cheating in chess – 2
A history of cheating in chess – 3
A history of cheating in chess – 5
A history of cheating in chess – 4
Şimdi de Stanley Kubrick’in 1968 yapımı ünlü filmi “2001: A Space Odyssey”in iki kahramanı astronot Frank Poole ve süperbilgisayar HAL 9000’in Jüpiter’e yaptıkları yolculuk sırasında oynanan “hayali” partiye bakalım (HAL’in harflerini alfabede bir ileri kaydırın, bakın ne çıkıyor?)
Roesch vs Willi Schlage, Hamburg (1910)
Frank Poole – HAL 9000 (Uzay Macerası 2001)
Matematikçi Claude Shannon’ın New York Konferansı’nda sunduğu 9 Mart 1949 tarihli makale (Programming a Computer for Playing Chess), satranç tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu. Bu başlangıç, yakın bir gelecekte satrancın sonunu da getirebilir mi? Kısa bir süre önceye dek satranç oynayan bilgisayar programları hala Shannon’ın fikirleri doğrultusunda hazırlanıyorlardı. Shannon 40 hamle sürecek (ustalar arasında bir partinin ortalama uzunluğu kabul edilerek) bir satranç oyununda yaklaşık 10120 olası oyun olduğunu ve bir mikro saniyede bir oyun inceleyebilecek bir bilgisayarın bu derinlikte bir analizi (brute force search ile, hiç budama yapmaksızın) bitirip ilk hamlesini yapması için 1090 yıl gerektiğini söylüyordu. Üstelik bu sayının (10120) evrendeki molekül sayısından (bir hesaba göre 1078) çok daha fazla olduğu düşünülürse bütün devamyollarının kaydedilebileceği büyüklükte bir hafıza bulunamayacağından, birkaç hamle sonra tekrar hesaplamaya başlamasından sakınmak için minimax search tree (dallandırma) derinliklerinde kaybolmadan hesaplamaya devam edebilecek bir algoritma gerekecek. Mükemmel hamlenin bulunması için seçilen uzunluğun da (40 hamle) oldukça iyimser olduğunu belirtelim.
Devam edecek