1. Ustalar Nasıl çarpışır?
17 Haziran 1969 günü, Boris Spassky adında genç ve parlak bir Rus satranç yıldızı, Moskova’da büyük bir salonu dolduran büyülenmiş seyircilerin önünde vatandaşı Tigran Petrosian’ı yenerek Dünya Satranç şampiyonluğunu ele geçirmeyi başardı. Ne var ki, Moskova’nın Estrada Tiyatrosu sahnesinde oynanan dramın son perdesi inerken, dünyanın başka yerlerinde ve hemen ayni sıralarda perdeler, son sahnesiyle bütün dünyanın ilgisini satranç adli eski ve onurlu ancak çok ihmal edilmiş oyunun üstüne görülmemiş biçimde çekecek yeni bir dram için açılmaktaydılar.
Fédération Internationale des Echecs (FIDE: Uluslararası Satranç Federasyonu) kurallarına göre, dünya şampiyonu ünvanını her 3 yılda bir savunmak zorundadır. Burada şampiyonun karşısına çıkacak oyuncu ise, çok uzun zaman alan ve yeni şampiyonun taç giyme töreniyle hemen aynı günlerde FIDE tarafından başlatılıp büyük dikkatle yürütülen bir süreç sonunda ortaya çıkmaktadır.
Ancak satranç tarihinde bu,her zaman böyle olmamıştır. Satrancın geçmişinin bin yıl önceye hatta belki daha da eskilere uzanmasına karşılık (bu konuda kesin tahmin söyleyenler,bilimsel kurgulardan çok tahminlerden yola çıkıyor olsa gerektir),satranç dünyasının resmen bir şampiyonaya kavuşması,1986 yılında Londra’da oynanan maçta Bohemya’lı Wilhelm Steinitz’in Polonyalı Johannes Zuckertort’u yenişine kadar gecikmiştir. Bu tarihten önce satranç dünyasında adları günümüze kadar ulaşacak bir çok ünlü oyuncunun (Allgaier ,Philidor ,Deschapalles, Staunton, Morphy gibi) bulunmasına karşılıkı o dönemde yarışmanın hiç bir kurala bağlı olmadan sürdürülmesi ve her aklına esenin istediği kimseyi def’i edebilmesinin yani sıra bazı oyuncuların hiç bir dayanakları olmadan kendilerini dünya şampiyonu ilan edebildiklerinin bilinmesi nedeniyle Steinitz’in ilk geçerli dünya şampiyonu sayılması gerekmektedir.
Londra’daki karşılaşmanın yapıldığı yıllarda çoğunluğun dünyadaki en iyi iki oyuncunun Steinitz ve Zuckertort olduğunda birleşmiş olması, hiçbir eleme turu yapılmadan oynanan bu finalin sonucunu bütün satranç dünyasının itirazsız benimsemesini sağlamıştı.
Steinitz, Londra’da kazandığı ünvanı, uzun sayılabilecek bir süre boyunca çeşitli rakiplere karşı korudu en sonunda ise 1984 yılında Emanuel Lasker’e yenilerek kaybetti. (Bu sıralarda, daha önce de olduğu gibi, çeşitli satranç turnuvaları düzenlenmekte ve oyuncuların sırayla birbirleriyle oynamaları sonunda birinciler ortaya çıkmaktaydı ama, bu yarışmaların dünya şampiyonası ile ilgisi pek az oluyordu) Lasker, ünvanı tam 27 yil boyunca elinde tuttu,Bu ara içlerinde Amerikalı Frank Marshall’ın da bulunduğu pek çok ünlü ve güçlü oyuncu alt etmeyi başardı. Ancak 1921 yılında Kübalı Diploamat José Roul Capablanca karşısında aynı başarıyı gösteremeyerek tahttan indi. Capablanca ünvanını 6 yıl kadar korudu sonra da garip ve kendini son derece beğenmiş bir adam olan Rus asıllı (1929’dan sonra Fransız vatandaşı)hukuçu Alexander Alekhin’e kaptirdi. 1927 yılında dünya şampiyonu olan Alekhine, tahtını 1935 yılında Hollandalı Max Euwe’ye kaptırdıysa da iki yıl sonra geri almayı başardı.
Alekhine’in 24 Mart 1946 günü, Sovyetler Birliği oyuncusu ile yapacağı ünvan maçının başlamasına az bir süre kala ölüvermesi, dünya şampiyonluğu ünvanı çevresinde bir kargaşalığa yol açtı: şampiyon kim olacaktı? Ünvan kendiliğinden Botwinnik’e mi geçiyordu? Botwinnik ile Euwe arasında bir maç gerekmez miydi? Euwe şampiyonluk üstünde hak iddia edebilirmiydi?
Alekhine’in ölümü satranç dünyasının düzensi durumunu bir anda gözler önüne sermeye yetmişti. Böyle bir durumda nasıl bir yol izleneceği, yeni şampiyonun gerek ölüm karşısında gerekse olağan durumlarda nasıl seçileceği konusunda kabul edilmiş hiç bir kural bulunmadığı fark ediliverdi. Başka bir deyişle, Alekhine’in ölümü satranç dünyasını kendine çekidüzen vermeye zorluyordu.
Bunun üzerine, 1922 yılında Zürih’te ilk tohumları atılmış ve iki yıl sonra da paris’de doğmuş bulunan FIDE, uluslararası alanda henüz pek sağlamlaşmamış olan durumuna rağmen büyük bir hız ve cesaretle harekete geçti.
FIDE ilk iş olarak, Alekhine’in yerini alacak şampiyonun seçilmesi amacıyla, Hollanda’da 4 turda tamamlanacak bir turnuva düzenledi. Bundan sonra da, daha önemli olanı yaparak, üç yılda bir tekrarlanacak bir dünya şampiyonluğu eleme turnuvasının yönetmeliğini ayrıntılı biçimde hazırladı. Yönetmeliğe göre, 3 yıllık dönemler şampiyonluk ünvan maçlarının hemen ardından başlayacak ve bir dahaki maçta şampiyonun karşısına çıkacak oyuncunun seçimi bu süre içerisinde tamamlanacaktı.
Ne var ki, işin bundan sonrası hiç de kolay olmadı; akla gelebilecek bütün terslikler FIDE’nin karşısına sıralanıverdi. Kuruluş, uygulanamayacak kadar karmaşık bir yönetmelik hazırlamak, satrançla yakından ilgili ülkelere bünyesinde yer vermemek (O sıralarda Sovyetler Birliği FIDE uyesi degildi ABD’de kuruluşun yürütme organında temsil edilmiyordu) ve bütün olay boyunca her şeyden kendine pay çıkaracak biçimde davranmakla suçlanmaktaydılar.
Bütün bunlar olup biterken, hala boş olan dünya şampiyonluk tahtı da sahibini bekliyordu. 1947 yılında FIDE genel kurulu (bu kez ABD ile satranç federasyonunu FIDE’ye sokmuş bulunan Sovyetler Birliği’nin de katılmasıyla) yeniden toplandı ve ilk taslağı bazı değişiklikler yaparak kabul etti.
Düzenlenen ve 1948 yılında Mart ve Nisan ayları boyunca Moskova ve Lahey’de ortaklaşa yürütülen turnuva sonucunda Botvinnik dünya şampiyonluğu ünvanını ele geçirmeyi başardı. Öteki finalistler ise Sovyetler birliğinden Vasily Smyslov ve Paul Keres, ABD’den Samuel Reshevsky, ve Hollanda’dan da Dr.Euwe idi
3 yıllık plan artık yürürlüğe girmiş bulunuyor ve birçok değisikliğe uğramıs olmasına rağmen, dünya şampiyonu seçiminde izlenecek yolun ana hatlarını ortaya koyuyordu. Planın ana fikri, bugün de olduğu gibi, dünyanın çeşitli bölgelerinde düzenlenecek eleme turnuvalarıyle iyi oyuncuları ortaya çıkarmak ve bunları birbiriyle kapıştırarak seçilecek en iyi oyuncuyu ortaya çıkarmak ve bunları birbiriyle kapıştırarak seçilecek en iyi oyuncuyu şampiyonun karşısına çıkarmak. Gerçi zaman zaman bazı ayrıntıları açıklığa kavuşturmak için bazı düzeltme ve değişiklikler yapılır, önceden kestirilememiş bazı durumları karşılayacak bazı tedbirler FIDE yasasına eklenir ama, 1964 yılında çok zor şartlar altında meydana getirilmiş olan iskelet bugün de aynen uygulanmaktadır. Üç yıllık planın uygulanması şöyl olur ;şampiyonluk ünvan maçının yapıldığı takvim yılının sonundan önce, dünyada FIDE tarafından saptanmış on bölgeden her birinde bölgesel turnuvalar düzenlenir (burada ABD,Kanada, SSCB başlı başına birer bölgedir, öteki yedi bölgenin her birinde çeşitli ülkeler yer alır). Bölgesel turnuvaları kazananlar (bazı özel durumlarla finalistlerle birlikte olmak üzere) bir bölgelerarası turnuvada karşı karşıya gelirler. Bölgeler arası turnuvalarda ilk 6 dereceyi alan oyuncular bu kez bir aday seçme turnuvasına, bir önceki seçme turnuvasının birinci ve ikincisiyle birlikte katılırlar (ölüm, çekilme, katılmayı reddetme ve benzer durumlar karşısında başvurulacak ypllar yönetmelikte belirtilmiştir) Seçme turnuvasına katılan 8 oyuncu burada çeyrek final için eşleştirilir. Çeyrek finalin dört galibi ise bu kez yari final maçı için eşleştirirler. Bu turdan galip çıkan iki oyuncu arasında oynanan final maçının galibi ise dünya şampiyonuyla ünvan maçında karşı karşıya gelme hakkini elde eder.
Aday seçme turnuvasına katılan 8 oyuncunun eşleştirilmesi ve yenilen elenirken yenenlerin üst tura çıkması yöntemi, 1965 yılında benimsenmiştir. Oysa, önceki yıllarda oyuncuların adçekme yoluyla karşılarına çıkacak 4 rakiple peşpeşe maçlar yapmaları, ve dörder maç sonunda en yüksek puanı tutturanın şampiyonla oynama hakkını kazanması olarak özetlenebilecek bir yöntem kullanılmaktaydı. Ancak 1961 yılında, o sıralarda satrancın “yaramaz çocuğu” olarak ün yapmaya başlayan Bobby Fischer, böyle bir uygulamanın Ruslar arasında danışıklı dövüşe olanak sağladığını ; Rusların kendi aralarındaki oyunları hep beraberlikle sonuçlandırıp, başka uluslardan olan oyunculara bütün güçleriyle oynadıklarını ve aralarında biri turnuvada başa geçince onun durumunu güçleştirmemek için ellerinden gelen herşeyi yaptıklarını ileri sürerek itiraz etti.Ister gerçeklere ister kuşkuya dayansın, Fischer’in iddiaları kolayca hasıraltı edilecek şeyler olmadığından sorun FIDE’nin 1962 yılında toplanan genel kurulunda ele alındı ve 1965 yılından başlamak üzere 8 kişilik seçme turnuvasının eleme yoluyla yürütülmesi kararlaştırıldı.
Özetlemek gerekirse günümüzde dünya satranç şampiyonunun seçimi ve buna bağlı işlemler, dikkatle hazırlanmış, defalarca gözden geçirilmiş ve yayınlanarak bütün ilgililere duyurulmuş yasa ve kurallara uygun olarak yürütülmektedir. Uygulanan yöntemde bazı eksik, kusurlar, insanlar tarafından meydana getirilmiş her şeyde olduğu gibi, mutlaka görülecektir. FIDE, bu gibi zayıf noktaları ortadan kaldırmak yolunda sürekli çaba içindedir.
Ancak kesin olan bir şey vardir : Bugünkü uygulama, Howard Houston’un o sıralarda Amerika ve Avrupa’daki bütün ünlü oyuncuları devirip geçtikten sonra kendisini def’i eden New Orleans’li Paul Morphy ile oynamaktan kaçındığı halde dünya şampiyonluğunu elinde tuttuğunu gene de ileri sürebilmesine olanak veren eski düzene daha doğrusu düzensizliğe göre çok daha üstündür. Çünkü o zamanlar Morphy, dünya şampiyonu olmak için yeterli bilgi ve yeteneğe sahip bulunduğu halde (Morphy’nin yendiği ünlü oyuncular arasında resmi olmayan dünya şampiyonluğu ünvanını Staunton’la paylaşan Adolph Anderssen de vardı) hak ettiği yere ulaşamamış ve Staunton’la satranç tahtası başında bir kez karş ı karşıya gelemeden yurduna dönmek zorunda kalmıştı. Oysa bugün yürürlükte bulunan yöntem 1800’lerde uygulansaydı, Bobby Fischer’in bugün ele geçirdiği tacı daha önce Morphy’nin Amerika’ya getirmiş olabileceğinde birleşen uzmanların sayısı pek çoktur.