Satranç tahtası başında mücadele ederken bilgi kadar önemli bir başka etken özgüvendir. Özgüveni sağlam olan ve enerjisini masa başında en iyi şekilde kullanabilen oyuncular daha başarılı olacaklardır. Yeteneklerine şüphe ile bakan, rakibin her hamlesi karşısında sarsılan ve panik yaşayan oyuncular ise hep bilgilerinin altında bir performans göstereceklerdir. Jacop Aagard “Excelling in Chess” (Satrançta Mükemmelleşme) kitabının ilk bölümünde satranç tahtası başında ve maçlara hazırlanma aşamasında oyuncuların nasıl davranması gerektiğini örneklerle anlatıyor. Örneklerden biri Roberto Baggio’nun 1994 Dünya Kupası Finali’nde penaltı kaçırıp ülkesinin mağlubiyetine neden olduktan sonra 1998 Dünya Kupası’nda penaltı atarkenki ruh hali ile ilgili.
Masa Başında Davranış Biçimleri ve Diğer İpuçları
Pek çok oyuncu masa başında iyi sonuç elde etmek ister ama diğer etkenlerin sonuçlarını nasıl etkileyebileceğini dikkate almaz. Profesyonel satrançta geçirdiğim 10 sene içerisinde kayıplar için bir sürü kötü mazeret duydum. Hep ileride daha iyi oynayacak ve hep şanssız olan oyuncular vardır – Eminim ki siz de onlardan bazılarıyla muhakkak tanışmışsınızdır. Daha nadir tanıştıklarınız ise kendileri için nelerin iyi olduğunu ve nelerin masa başında kötü davranış biçimi olduğunu bilen profesyonellerdir. Bu bölümde bir senelik çalışma ve 3000 sayfalık psikoloji ve benzer kitaplara dayanarak bahsedeceğim etkili zihinsel yaklaşımı inceleyeceğiz.
Kendinize Güvenin
En önemli şey kendine güvendir. Pek çok insan yaşamınız boyunca sizin yeteneklerinize şüpheyle yaklaşacaktır – Asla onlara kulak asmayın. Eğer Büyükusta olacağınıza kendiniz inanmazsanız bunu asla başaramazsınız. Bir tv kanalında bir reklamda NBA basketbolcusu atışa hazırlanır. O sırada etrafında insanları temsil eden ve onun yeteneklerinden şüphe eden pek çok canavar bulunmaktadır. Hepsi “Ne o yoksa NBA’de başarılı olabileceğini zannediyorsun?” tarzı ve benzeri negatif şeyler fısıldamaktadırlar. Atışını yaptığında sessizlik hakim olur ve basket. Ardından basketbolcu şunu söyler “Sadece kendinize güvenin”
Daha sonra Roberto Baggio’lu bir reklam gördüm. Ünlü İtalyan futbolcu 1994 Dünya Kupası finalinde Brezilya maçının sonunda kaçırdığı penaltı hakkında konuşmaktadır. Şöyle der “1994 yılında bir hata yaptım” sonra yine İtalya için penaltı kullandığı 1998 Dünya Kupası hakkında konuşmaya başlar. Şuna benzer birşey der; “Acaba ne kadar insan benim başaracağımı düşünüyordu?” Sonra topun gol olmasını izleriz “En önemli şey benim inanmış olmamdı.”
Buna benzer pek çok örneği etrafınızda görebilirsiniz ve pek çok başarılı insan benzer şeyler söyler. Ünlü sihirbaz David Copperfield de şöyle demiştir “Hayatımda gördüğüm en büyük sihir, arzuluyorum yerine yapacağım dediğimde gerçekleşmiştir.” Satranç tarihindeki tartışmasız en iyi oyuncu olan Garry Kasparov, otobiyografisinde çocukken yatağının tepesinde okuyabileceği şekilde “Eğer ben değilsen başka kim olabilir ki?” yazan bir poster olduğunu yazmakta.
“Tamam güzel ama aynı zamanda gerçekçi olmalısın” diyen pek çok kişiyi duyar gibiyim.
Bu insanlar basketbol reklamındaki canavarların sadece iyi versiyonlarıdır. Ben de onlara “Neden?” diye sormak isterim. Daha iyisi ise “Gerçekçi olmak nedir?” Bu insanların zihin yapısı ile ilgili problem onların başarısız olmaktan korkmalarıdır. Mazeret konusuna ileride döneceğim. Önce gerçekçi olmanın ne olduğu ile ilgili örnekler vereceyim. 12 yaşında bir çocuk ilk kez bir satranç kulübüne gelir. Kulüpteki insanların gözünde büyük bir yetenek değildir. 9 sene sonra 1954 yılında Moskova Olimpiyatlarında en üst masada en iyi sonucu elde eder ve Büyükusta unvanıyla ödüllendirilir. Bu oyuncunun ismi Bent Larsen ve 60’ların sonunda belki de dünyanın en iyi oyuncusuydu ama ne yazık ki iyi bir maç oyuncusu değildi ve asla Dünya Şampiyonluğu unvanı için mücadele edemedi. Yıllarca Bent Larsen’in politikası herkese karşı kazanca oynamak ve bu sayede iyimser ve saldırgan olacak şekilde uygun zihin yapısını oluşturmaktı. Aynı zamanda bir turnuvada maksimum güçle oynamanın satranç hakkında daha çok şey öğreteceği ile ilgili de bir yaklaşım vardır. Larsen 1954 yılında yüksek özgüvenine rağmen dünyanın en iyi oyuncularından biri olduğunu düşünmüyordu. Bu sıralarda daha yaşlı Danimarkalı bir oyuncu Jens Enevoldsen ona şöyle der; “Artık Büyükustalarla berabere yapabileceğini gösterdin. Şimdi sıra onları yenebileceğini göstermekte.” Bu konuşmadan sonra Larsen Büyükusta Gligorich’i yenmiştir.
“David Copperfield”
Bir başka örnek. En iyi arkadaşım Coach ile beraber büyük hırs içermeyecek şekilde bir rock grubu kurduk. Yaşları 25 ile 27 arasında değişen dört kişiyiz. Coach ve ben açıkça gruptaki en kötü müzisyenleriz. Coach 2 yıldır gitar çalmakta ama pratik yapmaktan da pek hoşlanmıyor. Bununla beraber onun şarkı sözü yazarı olarak yetenekli olduğunu düşünüyorum. İçten gelen bir yazma yeteneği var. Mümkün olduğunca daha iyi olmamızı istiyorum.
Tek başına çalmak zordur ama başka 3 kişi ile çalmak tam bir kabus veya bir rüya. Eğer Coach’a kalsaydı asla bir grubumuz olmazdı. Neden mi? Çünkü Coach gerçekçi olmaya odaklanmıştır. Etrafında 15 senedir uğraşan ama sonuç alamayan pek çok kişi görmekte. Peki biz niye farklı olalım ki? Eh…
1999-2000 yılında satrançla ilgili oldukça ciddiydim. Tüm gücümle denedim. Büyükusta olmak istiyordum. İşte Coach ismini burada aldı. Nöro Linguistik Programla (NLP) konusunda daha önce yaptığı çalışmalardan trans teorisi hakkında bazı şeyler biliyordu. Onu antrenör olarak 1 yıllığına tuttum ve beraber turnuvalara gittik. Hedeflerime değişik pek çok sebep yüzünden ulaşamadım (daha sonra bunları inceleyeceğiz) ama denediğim için mutluyum. Bir defasında 25 oyun boyunca 2587 perfomansa ulaştım.
Coach da zaman geçirmek için bazı turnuvalarda oynadı. Mücadele gücü benimkinden oldukça etkilendi ve gerçekten isterse kazanabileceğine inandı. Bu bir sene içerisinde ratingini 1750’den 2150’ye çıkardı ve kendi kulüp takımında birinci masaya yükselerek, açılış teorisini 6 hamleden fazla hatırlayamamasına rağmen IM’lere karşı bile iyi sonuçlar aldı.
Peki grubumuza ne oldu? Zengin ve ünlü olmayacağız. Çok eğleneceğiz ve beraber çalmasını öğreneceğiz. Belki bir gün bir albüm bile yaparız ve sanırım bunun ödemesini de ben yapacağım Bu çok da önemli değil. Müziği seviyoruz ve beraber çalıp eğlenebiliriz.
Son olarak geç başlayan müzisyenlerden konu açılmışken, ufak bir İngiliz grubu yanında taşıyıcı olarak çalışan 24 yaşındaki Noel Gallagher’a grubun gitaristi tarafından çalması öğretilir. Eve döndükten sonra bu genç kardeşinin grubu Oasis’e katılır. Dört sene sonra bu grup otoritelerin 1990’ların en iyisi olarak kabul ettikleri “What’s the story (Morning Glory)? albümünü yapacaklardır.
Her neyse, Burada satranç hakkında konuşuyoruz. Satranç ve davranışlar. Yukarıdaki hikayelerin hepsi doğru ama her detayı da kontrol etme zahmetine katlanmadım. Asıl fikir şu; İnanmanız gereken istediğinizi yapabileceğinizdir. Her zaman. Eğer insanlar sizi eleştiriyor ve onlardan olumlu birşey gelmiyorsa böyle davranmamalarını veya sizi yalnız bırakmalarını söyleyin. Eleştiri istendiği sürece iyidir. Aksi halde özgüvene vurulan darbenin verdiği zarar tavsiyeden veya paylaşılan bilginin yararından fazladır.
Satranç Okulu tarafından çıkartılan 25 CD’lik Okul ve Kulüp Seti hem öğrenciler hem de öğretmenler için rehber niteliğinde. Bu set ile hiç bilmeyen bir oyuncu tüm incelikleriyle satranç oynamayı öğrenebilir ve turnuvalarda başarıyla oynayabilecek seviyelere kadar yükselebilir. 7’li Satranç Öğreniyorum, açılış, oyunortası ve oyunsonu cd’lerinden oluşan bu seti indirimli fiyatla alabilirsiniz.