Rahmetli dedem çok yakışıklıymış; Üsküdar’da paşa kızı ona aşık olup haber göndermiş, fakat dedem evli, kabul etmiyor tabi. Bunun üzerine bir şarkı yakılmış, dedem anlatırdı. Ne derece doğru onu bilemem.
Dedem Özkaya soyadını seçmek istiyor. Nüfus memuru “Sizden az evvel gelip o soyadını aldılar. deyince “O zaman Büyüközkaya olsun” diyor. Soyadından vazgeçmiyor.
“Özkaya”nın da ilginç bir öyküsü var, büyüklerimiz anlatır. Dedemin “Köse” diye namı olan bir yakını var, sanırım kardeşi. Çok inatçı bir adam rahmetli.
Bu arada bir şey daha söyleyeyim Ilgaz Dağlarının uzantıları bizim köye yakın, muazzam bir ormanlık var. Köylüler kışlık odununu oradan sağlıyor. Belki bazıları kaçaktır, bazıları da Orman İdaresi kesilecek ağaçları işaretliyor biliyorsunuz, onları kesiyorlardır.
Bir iddiaya tutuşuyorlar. İddiaya şöyle; bizim köyün bir yamacı var, kütük indirmek mümkün değil. İddialaşıyorlar işte. Diyorlar ki: Köse ormandan kestiğin bu ağaçları, kütüğü indiremezsin. Köse de diyor ki : “İndiririm. İndirirsin indiremezsin… Hadi bakalım iddia. Zaten köy yerlerinde de böyle eğlence lazım.
Ondan sonra, iddialaşınca, bu aklınca bir şeyler yapıyor. Muazzam kazıklar hazırlıyor. Şimdi, öküzleri yan yana alıp bir buçuk metre genişliğinde alt-üst kenetlenen tahtadan şeyler vardır. Yani hayvanın boynuna takıldığı zaman o ona asıldığında arkadaki yükü çeker. Kağnılarda görmüşsünüzdür. Köse dedemiz onları ayarlıyor. Bir de keresteleri zincir, halat, iple bağlıyor. Kendisi de kütüklerin üstüne biniyor. Fren yapacak kazıklar da var… Her şey hazır. Dağın tepesinden kütükleri yükleyip, sert yamaçtan aşağı sürüyor. Tabi o ağırlıkla hayvanlar, o sistem, kendisi… hepsi yokuştan aşağı yuvarlanıp parçalanıp gidiyorlar.
Oradan da Özkaya soyadını esinleniyor seyit dedem. Zannediyorum, soyadımızın hikayesi de öyle.