Kısa bir süre önce belirsiz bir tarihe ertelenen TSF seçimlerinde adaylığını açıklayan Cengiz Keleş ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Cengiz Keleş yönetime gelirse neler yapacağını, neler hedeflediğini anlattı. Kısa bir süre öncesinde Hürriyet gazetesinde Cem Pekün’ün eleştiri oklarına hedef olan Keleş, Ali Nihat Yazıcı ile artık beraber çalışmamasının sebeplerini de anlattı.
Neden yönetime adaysınız?
Küçük yaştan beri satrancın içindeyim, satranç bir hobiden öte anlam taşıyor benim için. 1991’den beri de Türk satrancının yönetim anlamında içindeyim. Öncesinde çoğu satrançsever gibi ben de oynuyor, turnuvaları ve satranç oynanan mekanları ziyaret ediyordum.
Satrancın yönetimine harcadığım mesai sırasında Türk satrancının daha iyi yönetilebileceğini düşündüm. Amaçsız, plansız çalışılıyor ki, plan kurmanın satranç oyununun kendi içinde ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. Kötü de olsa, bir planınız yoksa kaybedersiniz.
Şimdiye kadar üç başkan gördük. Hepsinde de ortak sıkıntım, kişisellik idi. Ben de herkes gibi sistem dahilinde, tarafsız ve planlı çalışılmasını istiyorum. Maalesef geçmiş 13 yılda bu gerçekleşmedi.
Bir başka eksiklik ise, yönetim ile taban arasında bir sıcaklığın olmayışı. Bunu sağlayabileceğimi düşünüyorum. Saygının ve seviyeli insan ilişkilerinin olması gerekli.
Sayacak çok eksik var. Hepsinin toplamı ve çözümü ise, Satranç Federasyonunun kurumsal bir yapıya kavuşması. Kendi kaynakları olan, kendi kendine yetebilen bir kurum. Kurumsallaşmayı sağlamak üzere adayım. Yetkiyi paylaşmak ve koltuğa yapışmamak üzere geliyorum. Kurumsallaşmayı başaran başkan en büyük hizmeti yapmış olacaktır. Bu denli iddialıyım.
Biraz satranç geçmişinizden bahseder misiniz?
Satranca erken yaşlarda başladım ama sadece taşları hareket ettiriyordum. Ankara’da satranç oynanan bir mekandan haberim yoktu. ODTÜ’de öğrencilik bu bakımdan faydalı oldu. 1986’da bir satranç ortamı bulabildim. Ertesi yıl ise Ankara şehir merkezinde Sabri Koçak tarafından bir satranç merkezi açıldı. Böylece kuvvetli oyuncularla aynı mekanı paylaşma fırsatı buldum.
Eskiden sigara serbest olduğu için turnuvalarda oynayamıyordum. FIDE sigara yasağını koydu ve nihayet 1990’da ilk turnuvamda oynadım, Ankara İl Birinciliği Seçme Turnuvası. Aynı yıl Türkiye Gençler Şampiyonasında üçüncülüğü paylaştım. Levent Savaş birinci, Alper Olcayöz ikinci idi. Ali Tamur ve Tolga Demirel diğer eş puanlılardı.
Oyunculukta sebat edemedim. Satranç çalışabilmek de bir meziyet ve bu bende yok. Daha devam etsem herhalde birazcık daha geliştirebilirdim.
Satranç hakemliğini de aynı dönemde yaptım ve burada daha fazla sivrildim. 1998’de Uluslararası Hakem oldum. 1998 ve 2000 Satranç Olimpiyatında görev yaptım.
Yönetici olarak TSF’de aldığınız görevlerden bahseder misiniz?
TSF 1991’de kurulduktan sonra kurullarda göreve başladım, birden genç yaşta kendimi yöneticilik yaparken buldum. İlk yıllarda şimdiye kıyasla çok eksiğimiz vardı. Tamamen gönüllü işi olduğu için bir çok iş ortada kalıyordu. Bu şartlarda hiçbir karşılığı olmadan 10 UKD listesi çıkarttım. Bu arada kurul üyesi olarak yıllık faaliyet programı, turnuva tüzükleri gibi işlerle uğraştık. Bu dönemde Ali İpek’ten çok şey öğrendim. 1995’de iş sebebi ile İstanbul’a yerleştim ve 1999’a kadar federasyon işlerine ara verdim. 1999 sonrası ikinci dönemim sayılır. 1999-2000 döneminde MHK Başkanlığı yaptım ve misyonumuz Olimpiyatta görev yapacak Türk hakemlerinin hazırlanmasıydı. Bunda fazlasıyla başarılı olduk.
2000 TSF Başkanlık seçiminde Ali Nihat Yazıcı’yı destekledim. Seçildikten sonra Teknik Kurul üyesi olarak devam ettim. Ali İpek’in bırakması üzerine 2002’den 2004 yazına kadar Teknik Kurul Başkanlığını yürüttüm.
Şimdiki yönetimin yaptıklarından farklı olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?
Saymaya kalkarsak bitmez. En temelini ifade etmeye çalışayım, özerklik. Herkes özerklikle beraber yönetimin ve dolayısıyla başkanın artan yetkilerini görüyor. Biz bir bakıma tersini savunuyoruz. Kısaca ifade edersem, özerkliği tabana yaymayı teklif ediyorum. Örneğin, özerklik sonrası İl Temsilcilerinin TSF Yönetimi tarafından atanması söz konusu. Biz mümkün ise illerde seçim yapılmasını düşünüyoruz. Bu sayede iller kendilerini özerk olarak yönetebilecekler. Yönetim olarak bize düşen görev, bu teşkilatlanmayı dört yılda bitirmektir. En temel faaliyet ve hizmetimiz bu olacak. Grubumuzdaki hiç kimse federasyona kazık çakma niyetinde değil, bizim olmadığımız bir federasyonu hazırlama peşindeyiz. Yetkiyi paylaşmaya önem veriyoruz, başkanlık padişahlık veya ağalık düzeni olmamalı.
Demokratik yönetim anlayışının içinde hareket edeceğiz. Yapacaklarımızdaki farklar zihniyetteki farklardan kaynaklanacaktır. Detaylı ve somut adımlarımızı şimdiden “projelerimiz” başlığı altında www.keles.org adresinden duyurduk. Daha somut olarak ilk 100 gün planında ve dört yıllık gelişme planında açıklayacağız. 22 Kasım tarihinde açıklamayı planlıyorduk ama seçim ertelenince biz de ilanı erteledik.
Bir süre önce Ali Nihat Yazıcı ile bareber çalışıyordunuz. Şimdi ise onun karşısında başkanlığa adaysınız. Forum sayfalarında anlattınız ama bir kez daha bu ayrılmanın nedenini anlatır mısınız?
Çeşitli nedenler var. Birincisi anlayış farkı nedeniyle zamanla önem kazanan uyumsuzluk, buna frekans uyuşmazlığı diyorum. Temel neden bu, tabii bazı uygulamalardan başkaları gibi biz de şikayetçiydik. Ancak taşımakta olduğumuz sorumluluklarımız bırakıp gitmeyi mümkün kılmadı.
Aniden ortaya çıkan özerklikle beraber durumu tekrar değerlendirdim ve daha iyi çalışmalar yapabileceğimi düşündüm. Arkadaşlarım bu konuda destek verdi. Adaylığın somutlaşması bu şekildedir, adaylık olmasa idi bir sonraki dönemde seçilmesi halinde Ali Nihat Yazıcı ile çalışmayı düşünmüyordum.
Başkan olursanız 4 yıllık görev süresinin sonunda Türkiye’yi nereye ulaştıracağınızı düşünüyorsunuz?
Büyükusta sayısı, madalyalar, Olimpiyatta alınacak iyi dereceler şu an için Türk satrancının birincil hedefleri olamaz. Öncelikli hedefimiz kendi ayakları üzerinde durabilen bir federasyon olmalıdır. Başarı için bu şarttır, kurumsallaşma olmasa da başarı olabilir ama tesadüf eseri olarak ve nadiren gerçekleşir.
Kurumsallaşma olmazsa TSF Başkanı değiştikçe düzen değişir ve yönsüz kalırız. Yönü ve planı olmayanlar başarısız olmaya mahkumdur.
Kurumsallaşma sahip olduğumuz insan kaynağının verimli kullanılabilmesi için de şarttır. Katılımcı ve demokratik bir yönetim için temel oluşturur.
Dolayısıyla dört yıl sonunda kurumsallaşmış, kaynak (özkaynak+devlet desteği+sponsor) sıkıntısı çekmeyen bir federasyon hedefliyoruz.
Kurumsallaşmış federasyon tüm illerle, kulüp ve satranç merkezleriyle uyum içinde ve organize olarak çalışacaktır. Bu da satrancın tabana yayılmasını kolaylaştıracaktır. Dört yıl sonra lisanslı sayısı hiç olmazsa 100.000 olmalı ve 2020’de milyon demeliyiz. Satranç Türkiye’nin her yerine girebilmeli.
Bu arada TSF merkezinin ve satranç öğretim merkezi gibi çalışacak bir okulun (MEB kapsamında) yer alacağı bir kampüsümüz olmasını hedefliyoruz. Bu kampüs Büyükusta üretme merkezi olacak.
Bu hedeflere varabilirsek, yaklaşık 10 yıl içinde Türk Satrancı dünyada ilk 10’u zorlayacaktır. Bu doğal bir sonuçtur. Bu da varsın benden sonraki başkanlara nasip olsun.