Kişiler

Kişiler

FM Selim Gürcan Yorum yapılmamış

Yetenek beceri ve amaçlarının, okyanus ortasında, ağaçlarla kaplı bir küçük adada bir araya getirdiği iki adam arasında, yetişme tarzları ve huyları bakımından dağlar kadar fark vardı.

Satrancı ve şampiyonlarını yakından izleyen bir Rus şöyle demiştir ; ” Spassky’yi anlayabilmek için, en sevdiği romancının Dostoyevsky, en sevdiği bestecinin de Scriabin olduğunu bilmeniz gerekir” Scriabin, yüzyılın başlarında yaşamış ve metafizik romantizm türünde eserler vermiş bir Rus bestecisidir.

Buna karşılık Fischer’in herhangi bir klasik besteciyi sevdiği duyulmamıştır – genç adamın yalnızca caz müziği dinlediği bilinir. Ya en çok sevdiği yazar? Amerikalı oyuncunun elinde, satranç konulu gazete ve dergiler ( Fischer satranç konusunda yazılan her şeyi anlayacak kadar Rusça ve başka birkaç dil bilir) dışında görülen tek yayın, ünlü Playboy dergisi olmuştur.

Boris Vasilyevich Spassky, 30 Ocak 1937 günü Leningrad’da Rus bir baba ve Yahudi bir annenin ( Sovyetler Birliğinde yahudiler tıpkı Ukaraynalı ve Litvanyalılar gibi ayrı bir ırk sayılırlar) ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi.

1941 yılında, İkinci dünya harbinin en civcivli zamanlarında, küçük boris ve ağabeyi savaşın tehlikelerinden uzaklaştırılmak üzere Kirov bölgesinde bir çocuk yurduna yollanırlar. Burada kendinden büyük çocukları seyreden Boris, Leningrad gençlik sarayında düzenlenen satranç kulübü toplantılarına katılmayı başardı ve kısa bir süre sonra da Vladimir G. Sak’ın özel öğrencisi durumuna geldi. Sak satranca karşı üstün bir yetenek gösteren Spassky’nin tek yönlü bir harika çocuk olmasını istemiyordu. Bu yüzden öğrencisine yalnız satranç öğretmekle yetinmedi ve okuması için seçme kitaplar vererek, tiyatroya götürerek, sporla ilgilenmeye iterek, başka yönlerinin de gelişmesini sağladı.

On yaşını bitirdiğinde Spassky satranç hayatinin ilk büyük olayını yaşadı ve kulübün satranç takımına seçilerek Kırım’da düzenlenen bir turnuvaya katildi. o­n bir yaşında ise Gençlik sarayı Satranç kulübü birinciliğini elde ettikten sonra Sovyetler Birliği’nin en güçlü satranç oyuncularından Alexander Touch ile çalışmaya başladı. 1953 yılında 16 yaşındayken Bükreş’te düzenlenen bir uluslararası satranç turnuvasında 4.lüğü elde eden Spassky uluslararası usta ünvanına hak kazanan en genç Rus oyuncusu oluyordu.

O günden sonra Spassky’nin hayati yalnızca satrançla – genellikle çok parlak başarılar, seyrek fakat çok kritik anlarda da bazı başarısızlıklarla – dolu geçti. ( Bu arada, Leningrad Üniversitesinin gazetecilik Fakültesinden diploma alarak gazeteci olan Spassky bugün de ayni işi sürdürmekte ve 64 adlı haftalık satranç dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmaktadır.) Bu hayattan artık yorulduğunu ve faal satranç oyunculuğunu bırakıp karısı ve oğluyla birlikte daha sakin bir hayat sürmek istediğini çeşitli zamanlarda söylemiş olmasına karşılık, satranç geçmişi Spassky’nin mücadeleci ve her zaman daha ileriye gitmeyi amaçlamış bir oyuncu olduğunu ortaya koymaktadır.

Spassky. ülke çapındaki ilk derecesini 1955 yılındaki Sovyetler Birliği satranç şampiyonluk turnuvasında aldı. Tıpkı ABD şampiyonası gibi, dünya şampiyonluğu turnuvasına da seçme turu sayılan bu turnuvada birinciliği paylaşan Vasily Symslov ve Geller’in hemen yarım puan gerisinde yer alıp ayni puandaki iki oyuncuyla birlikte üçüncü olan Spassky böylece ilk bölgeler arası turnuvada oynama hakkını elde etti. Aynı yılın yaz aylarında ise Isveç’in Göteborg şehrinde yapılan bölgeler arası Turnuva’da klasmanın tepelerinde yer alarak hem aday seçme turnuvasına katılma hakkını hem de büyük usta ünvanını kazanıyordu. şimdi 18 yaşında bulunan Spassky dünya gençler şampiyonluğunun yanı sıra, büyük usta ünvanını en genç yaşta kazanan Rus oyuncu olarak da tanınıyordu.

Eleme usulünün henüz benimsenmemiş olması nedeniyle her oyuncunun peş peşe birkaç rakiple karşılaştığı Aday seçme turnuvası, Spssky’nin birinci gelen Symslov’dan iki puan geride kalıp üçüncülüğü dört kişiyle paylaşmasıyla sonuçlandı. Genç satranç oyuncusunun şampiyonluğa giden yoldaki ierlemesi böylece sona ermiş bulunuyordu ama zaten parlak olan geçmişine eklenen bu yeni zafer ve turnuva oyunculuğunda edindiği tecrübeler o­nun için çok önemli kazançlardı.

Bundan sonraki birkaç yıl boyunca Spassky katıldığı turnuvaların çoğunda göz kamaştırıcı başarılar elde etti. Ancak pek seyrek olmakla birlikte başarısızlığa uğradığı ve galibiyetleri elinden – hem de çok az farkla- kaçırdığı da olmuyor değildi .

Spasskky için üzüntüyle dolu anlardan biri de, 1958 yılında, dünya şampiyonluğu serisinin eleme turunda yaşandı. Genç satranççı, yarışmanın son turunda, çoğu zaman parlak, bazen hatalı fakat hiçbir zaman sıkıcı olmayan stiliyle ünlü eski bir şampiyon olan Mikhail Tal ile eşleştirilmişti. (Müthiş Tal adıyla tanınan bu oyuncunun, stili hatta kişiliği bakımından Fischer’e çok benzediği söylenir. Son yıllarda sağlık durumu kötüye giden Tal faal satranç oyunculuğunu bırakmış bulunmaktadır.) Maçın galibini belirleyecek oyunun bir noktasında, Spassky son derece parlak bir atağa girişti ; maçın ve Tal’ın sonu gözükmüştü artık. Ancak az sonraki hamleler bütün tahminleri yanılttı ve Spassky’nin çok büyük hatasından yararlanan Tal maçı kazandı. Karşılaşma bittiği zaman, soğukkanlılığıyla ünlü Spassky, satranç tahtasının başında ağlarken gözyaşlarını gizlemeyi bile düşünemiyordu.

Spassky o şampiyonayı seyirciler arasından izledi.

Aynı sahne 3 yıl sonra tekrarlandı : Son maçın kritik bir noktasında tökezleyen Spassky, bir dünya şampiyonasını daha tribünden izlemek zorunda kaldı.

Spassky satrancı kitaplardan okuyup eski şampiyonların oyunlarını inceleyerek değil, doğrudan doğruya satranç tahtasının başında mücadele ederek öğrenmişti. Bu ise, büyük ustalarla oynarken yeterli olmuyordu artık. Spassky hayatında bir kez daha, kendini yenileme kararı aldı ve gerek akıl, gerekse duygu yönünden bütün yeteneklerini tek bir amaca yöneltti : Dünya şampiyonluğu.

1964 yılında Moskova’da düzenlenen bölgesel turnuvanın ilk turları Spassky için pek şanslı geçmedi ve genç adam dördüncü tur sonuna kadar tek bir puanla geldi. Ancak zor durumlarda soğukkanlılığını korumayı şimdi daha iyi beceren Spassky yılmadı, yıkılmadı ve savaşa devam etti. Son maçlar tamamlandığında birincilik o­nundu.

Yıl sonuna doğru Amsterdam’da düzenlenen Bölgelerarası Turnuva Spassky,Symslov,Tal ve Larsen’in birinciliği paylaşmasıyla sonuçlanıyordu.

şimdi sıra aday seçme turnuvasındaydı. Spassky bu aşamada fazla zorluk çekmedi : Paul Keres’i 6-4 Gelleri: 5.5/2.5 ve en sonunda müthiş Tal’ı 7-4 yenerek şampiyonu def’i hakkını kazandı. şimdi dünya şampiyonluğuyla arasında bir tek Petrosian vardı.

Ancak Petrosian aşılması kolay bir engel olmadığını ispatladı ve maçı 12.5-11.5 gibi az bir farkla kaybeden Spassky şampiyonluk yolundan bir kez daha eli boş döndü.

Üç yıl sonraki seçme turnuvasına seri başı olarak doğrudan katılan Spassky, burada önce Geller’i 5.5-2.5 sonra Larsen’i 5.5-2.5 ve en sonunda da Korchnoi’u 6.5-3.5 yenmeyi başardı. şimdi önünde gene Petrosian vardı.

Ancak bu kez 23 oyun süren maçın sonunda, Spassky’nin yıllardır peşinden koştuğu dünya şampiyonluğu hedefi gerçekleşecek ve Spassky tahtına oturacaktı.

FIDE’nin eski kurallarına göre, şampiyonluktan inen oyuncu ünvanın yeni sahibini bir yıl içinde def’i edebilmekteydi. Ne var ki, kısa bir süre önce değişen kurallar bu hakkı ortadan kaldırmış ve Spassky’ye başkaları kendisini def’i etme hakkini elde etmek için savaşırlarken, 3 yıl boyunca tahtın keyfini sürme olanağını kazandırmıştı.

Spassky tahtına otururken, ötede süren amansız savaştan galip çıkan Robert James Fischer adında bir Amerikalı oldu. Fischer 9 Mart 1943 tarihinde Chicago’da doğmuş ve damarlarında tıpkı Spassky gibi – ancak baba tarafından – yarı yarıya Yahudi kanı taşımaktaydı. 2 yaşına geldiği sırada babasıyla annesi boşanınca küçük Bobby ve ablası Joan, anneleriyle birlikte Brooklyn’e yerleştiler. Birkaç yıl sonra bir gün, küçük kardeşinin evde çok sıkıldığını gören Joan o­nu oyalamak amacıyla bir satranç takımı alarak eve getirdi ve işe oyunun temel kurallarını öğretmekle başladı.

Altı yaşındaki Bobby Fischer’in satranç öğrenişini, Mozart’ın aldığı ilk piyano derslerine benzetmek yanlış olmazdı. Joan Fischer küçük kardeşinin gösterdiği yeteneği gün geçtikçe artan bir şaşkınlıkla izliyordu.

Kısa bir süre sonra Bobby, evlerinin yakınında bulunan Brooklyn Satranç kulübüne devama başladı – burası, Amerikalı büyükusta Frank J. Marshall’ın da doğuşuna sahne olan kulüptü. Bobby satranç hayatının ilk yenilgilerinden birine sekiz yaşındayken burada düzenlenen bir simültane maçta karşılaştığı Max Payev önünde uğradı.

Yenilgi her çocukta olduğu gibi o­nda da göz yaşlarına yol açıyordu ama, küçük Bobby’nin kendini öteki yaşıtlarından ayıran bir özelliği vardı : eline geçirebildiği satranç kitaplarını saatlerce azalmayan bir dikkatle okur ve rakiplerinden daha üstün duruma gelmeye çalışırdı.

Daha sonraki yıllarda çocukluk günlerini anlatırken Fischer bu kitaplarda gördüğü hamleleri ve varyasyonları ezberlemediğini söylemiştir. Bu kitapları okuyuş amacı bakımından doğru olabilir : küçük Bobby, satranç kitaplarını belki de hamle ezberlemek için açmamış olabilir, Ancak : doğruluğu kesinlikle bilinen başka şey de Fischer’in olağanüstü güçte bir hafızaya sahip olduğu ve oynadığı bir oyunu, kendisinin ve rakibinin bütün hamleleriyle eksiksiz olarak hatırlayabildiğidir. Herhangi bir biçimde karşılaştığı bir satranç problemi Fischer’in belleğinde artık hiç silinmemecesine yer etmektedir.

On yaşına geldiği sırada Fischer epeyce tecrübeli bir turnuva oyuncusu olmuş ve üstün yetenekleriyle herkesin – özellikle maçlarda karşılarına sıska bir oğlanın düştüğünü görüp keyiflenen bazı oyuncuların – dikkatini üstüne çekmişti. 12 yaşında ise, dünyanın en ünlü ve iyi kulüplerinden Manhattan satranç kulübünün üyeleleri arasında yer alıyordu. Her gün, bir cebinde bir rus satranç dergisi, öteki cebinde İspanyolca bir satranç gazetesi ve elinde bir Amerikan ya da Ingiliz yayınıyla kapıdan dalmasına alışmıştı üyeler.

Bobby kulüpte son derece ciddi bir üyeydi. şimdi olduğu gibi, o zamanlar da her maçı kazanmak için oynar, her oyunu ölüm-kalım meselesi sayardı.

13 yaşındayken ABD gençler açık turnuvasını kazandı. ABD satranç şampiyonluğunu kazandığında ise sadece 14 yaşındaydı.

Fischer’in Amerikan satranç tarihine en genç şampiyon olarak geçişi, Lessing Rossenwald Turnuvasıyla oldu. 1957 yılında New York’ta düzenlenen turnuva aralarında Lombardy, Reshevcky, Arthur Bisguer ve James Shervin gibi dünya çapında ün sahibi şampiyonların da bulunduğu güçlü ve tecrübeli bir oyuncu grubunun katılmasıyla başladı.

Turnuva sonunda 13 maçta topladığı 10.5 puanla şampiyon olan Fischer, yıllanmış bir kurt oyuncu için bile çok zor bir çocuk için ise imkansız sayılan birşeyi başarmış oluyordu.

Bu şampiyonluk Fischer’e 2.ve 3. olan oyuncularla birlikte ertesi yıl Yugoslavya’da yapılacak Bölegelerarası Turnuva’ya katılma hakkını kazandırıyordu. Dünyanın en iyi satranççıları bu turnuvada çarpışırken, artık gücünü dünyaya duyurma çabası içinde bulunan Fischer’de aralarında bulunacaktı.

Bölegelerarası turnuva, Fischer’in 5.dereceyi bir başka oyuncuyla paylaşmasıyla sonuçlandı. Bu başarı Amerikalı gence, yaklaşan Aday seçme turnuvasına katılma hakkının yanı sıra satranç tarihinin en genç büyükustası ünvanını da kazandırıyordu.

Fischer’in şampiyonluğa ulaşma yolundaki ilk denemesi seçme turnuvasından geri döndü. Ancak 15 yaşındaki bir genç için hedefe bu kadar yaklaşmak : bölge seçmesiyle Bölgelerarası Turnuva’yı geçtiktikten sonra Aday seçme turnuvasında 5.ligi paylaşmak bile olağanüstü bir başarıydı.

Ilk kez katıldığı seçme turnuvası ve o­ndan önce 1959 yazında Zürih’te oynanan bir başka turnuva (o yarışmaya da seçme turnuvasına katılmaya hak kazanmış bulunan oyunculardan pek çoğu girmişti.) sonunda, Rusların şampiyonluğu kaptırmamak için her şeyi yapabilecekleri inancı Fischer’de uyanmaya başlamıştı.

Rus’ların bütün dünyaya – ve özellikle kendisine – Karşı oldukları düşüncesi daha sonraları Amerikalı oyuncuda iyice yer edecek ve bütün davranışlarını büyük ölçüde etkileyecekti.

1959 yılı seçme turnuvası artık geride kalmış ve Fischer dünya şampiyonluğu yolunda yeni bir denemeye hazırlanmaya başlamıştı. Bu aradaki zamanı da boş geçirmedi ve 2 ABD şampiyonluğu daha kazandı. Üçüncü olarak kazandığı şampiyonluk, bölge seçmesi anlamını taşıyan 1960 turnuvasına rastlayınca, Bölgeler arası turnuva yolunu da Fischer’e açmıştı.

Son zamanlarda katıldığı pek çok turnuvada parlak başarılar elde etmiş bulunan Fischer, bölgelerarası turnuva’ya zaferden emin olarak girdi. Kendine güvenmekte haksız olmadığı da çabuk anlaşıldı : Fischer her turnuvayı birinci bitirirken (Bölgeler arası turnuva tarihinde ilk kez birincilik bir Rus yıldızın olmamıştı) en yakın rakibiyle arasındaki puan farkı 2.5’tu. Böyle bir farkın ise beraberliğe oynamak alışkanlığında bir oyuncu tarafından kazanılamayacağı mutlaktı.

Aday seçme turnuvasında Fischer ilk beş oyunun üçünden yenik çıktı. Bundan sonraki turlarda arayı hızla kapadıysa da çabası sonuç için yeterli olamadı ve Amerikalı oyuncu yarışmayı 4.lükle kapadı. Fischer’in dünya şampiyonluğu yolundaki ikinci denemesi de başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Fischer yarışma kuralları Sovyet oyuncuları arasındaki danışıklı dövüşü önleyecek biçimde değiştirilmezse turnuvalara katılmayacağını bu seçme turnuvasının sonunda açıkladı.

Ancak, Amerikalı satranççının tehdidi uzun ömürlü olmayacak ve yeni yarışma döneminde elemelere katılan oyuncular arasında Bobby Fischer de olacaktı. Fischer’in mücadeleye devam etme kararı o­nu 1967 yılında Tunus’ta oynanan Bölgeler arası turnuvaya kadar getiriyor ve genç adam burada başta götürdüğü yarışmadan çekilerek herkesi şaşırtıyordu. Daha sonra olanlar ise herkesçe bilinmektedir.

Bu uzun boylu, ergenlik çağında delikanlı görünüşlü genç adamı başlı başına bir olay haline getiren özelliği nedir?

“Kendimi bildim bileli, sevdiğim istediğim tek şey satranç oynamaktır”

Bu sözler Fischer’i başkalarından ayıran özelliğini en kısa ve öz biçimde açıklamaya yeter. Fischer, hayatta yalnız ve yalnız bir tek şey için yaşamaktadır : satranç.

Genç adam Brooklyn’deki Erasmus Hall Lisesi’nin birinci sınıfındayken öğrenimini yarim bırakmasını şu gerekçeyle açıklar : ” Okulda öğrenilenler benim işime yarayacak şeyler değildi” Yani satranca uygulayamayacağı bilgi, o­nun için hiçbir değer taşımamıştır

Bir yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir