Çeşitli aralıklarla sürdürülen ve bir süredir satrancokulu forumunda sürdürülen tartışmalara ışık tutmak gayesiyle aşağıdaki bilgileri oldukça kısa özet halinde sizlere sunmak istiyorum.
Eğitim : Yaşamın kendisidir, yaşamla özdeştir. Bireyin davranışlarını kendi yaşantısı yolu ile kasıtlı olarak ve istendik biçimde değiştirme sürecidir. Kendine özgü metodolojisi, kavramsal yapısı ve terminolojiye sahiptir. Eğitimde bilgiyi değil bilginin yapısal kavramını öğretmek gerekir. Öğrenci, öğrenebildiği kadar bilgi edinmelidir. Öğrenciye bilgi edinme ve problem çözme yolları öğretilmelidir.
Eğitim ve öğretim iç içe iki kavramdır , ancak öğretimde planlı programlı ve eğitsel etkinlikler söz konusudur. Eğitim zaman ve mekan yönünden kapsamlı, sürekli ve çok boyutludur. Yaşantılar rastlantısal olabilir. HİLGAR’ın öğretim ilkelerinden biri de öğretimde esas başarıdır. Öğretimin geliştirilmesi geniş ölçüde öğrenim- öğretim kurumlarına ve bunların analizine bağlı, öğretmenin niteliğine, anlatılanların anlamlılığına, öğretimin araç ve kaynaklarla desteklenmesine bağlıdır.
Pedagoji nedir?
Kelime anlamları:
– Eğitimi konu alan disiplindir.
– Sıklıkla öğretimle eş anlamlı kullanılır.
– Pedagoji, öğretmen merkezli bir eğitimdir. Yani neyin, nasıl ve ne zaman öğretileceğine öğretmen karar verir.
– Çocukları yetiştirme bilimi ve sanatıdır.
– Pedagoji, eğitimi gerçekleştirmek ve özellikle de,öğretilen vasıtaların tümüdür.
– Başkalarının kanıları, fikirleri ve alışkanlıkları üzerinde etkili olmayı amaçlayan her türlü aksiyondur.
Pedagoji belli kurumsal çerçeveler içinde icra edilen ve bazı ahlaki ve felsefi amaçların gerçekleştirilmesini hedef alan eğitim faaliyetlerinin incelenmesi, seçilmesi ve uygulanmasıdır.
Pedagojiyi çok katlı bir bina gibi düşünmek gerekir. Bu katlardan biri bilimle, diğeri ahlak ve pratik felsefe ile, üçüncüsü teknikle, sonuncusu da estetik, yaratılışla yakınlık gösterir.
Pedagoji eğitimle ilgili şeyleri belli bir tarzda düşünmekten ibarettir.
Pedagoji geleneksel, ampirik,tedavi edici,sibernetik ve kurumsal türler altında incelenir.
Çocuklara yönelik eğitim ve öğretim alanında görev alacak kişinin öğreteceği konuya son derece hakim olması ve insanın büyüme ve gelişmesini de yakından bilmesi şarttır.
BÜYÜME VE GELİŞME
Büyüme ve gelişme canlı varlığın iki önemli yönüdür. Bu iki yön bireyin bütün yönleriyle de ilgilidir. İnsan varlığı, bedensel ve ruhsal yönleriyle bir bütündür. Birbiri üzerine etki yapar.
Büyüme aslında canlı varlığın en çok bedensel yönü ile ilgilidir. Büyüme bedenin ya da herhangi bir organın ” bir durumdan başka bir duruma geçişinde görülen bir dizi değişiklikler” anlamına gelir.
Gelişim daha genel ve kapsamlı bir terimdir. Gelişim canlı varlığın bütün yaşamı boyunca geçirdiği ileriye ve geriye yönelik bütün değişiklikleri kapsar. Büyüme ve gelişmede olgunlaşma, alıştırma, hazırlık, öğrenme ve eğitim kavramları söz konusudur.
Canlının büyüme ve gelişmesi bir takım ilkelere göre olur. Bunu bilmek, büyüme ve gelişimle ilgili sorunların çözümüne olduğu gibi, psikolojik sorunların çözümüne de yardımcı olur. Büyüme ve gelişmenin amortisman, yönlenme, nöbetleşme, uygunluk, eşgüdümlülük, genelden özele, aynı evrelerden geçme, farklılaşma gibi ilkeleri mevcuttur. Ayrıca büyüme ve gelişmede genetik, hormınsal, beslenme, fiziki çevre ve diğer etkili faktörler rol oynar.
BÜYÜME VE GELİŞME DÖNEMLERİ
1. BEBEKLİK DÖNEMİ a) yeni doğan ( 0-28 gün) b) yeni doğan sonrası ( 28 gün-12 ay)
2. ÇOCUKLUK DÖNEMİ a) Özerklik dönemi ( anal dönem 1-3 yaş) b) Oyun dönemi ( fallik dönem ( 3-6 yaş)
3. OKUL ÇAĞI DÖNEMİ ( 6-11 yaş)
4. ERGENLİK DÖNEMİ ( 12- 21 yaş)
5. YETİŞKİNLİK DÖNEMİ 21- 65 yaş)
6. YAŞLILIK DÖNEMİ ( 65 yaş ve sonrası)
ZİHİNSEL YA DA BİLİŞSEL GELİŞİM VE ZEKA
Zihin gelişimi, bireyin gelişiminin ekseni niteliğindedir. Zihin gelişim, ilk ortaya çıkan yapısal psikolojiye göre algı, imgelem, bellek, usavurma gibi zihinsel yeti, yetenek ve tutumların bir bütün halinde gelişme sürecidir. Buna ” Zeka ” da denir. Çocuk psikoloğu JEAN PİAGET’in görüşüne göre, düşünsel davranış ile zeka arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu neden, zihin gelişimi ile ilgili kavram ve ilkeleri bilmek, çocuğu eğitme durumunda olanlara çok yardım edecektir. Zeka, canlıyı bilinli davranışa yönelten bir güç, yahut kuvvet gibi kabul edilebilir.
ALFRED BİNET’e göre zeka verilen bir yönergeyi anlamak ve bunu zihinde tutabilmek yeteneği; bir duruma başarı ile uyum yapabilme ya da istenildiği gibi davranışta bulanabilme yeteneği; bireyi kendi kendini eleştirip yaptığı bu davranışın doğru olup olmadığını denetleyebilme yeteneğidir.
ZEKANIN GELİŞİMİ VE GELİŞME DÖNEMLERİ
Zeka birbuçuk -iki yaşlarından sonra yavaş yavaş gelişmeye başlar, 4-6 yaşlarında hızlanır ve bu 15-16 yaşlarına kadar sürer. 20-25 yaşlarında aynı kaldıktan sonra yavaş yavaş düşmeye başlar. Normal olarak birey 40 yaşında iken 13 yaşında, 65 yaşında iken 12 yaşındaki zeka düzeyine düşer. Ancak bazı bilim adamları zeka gelişiminin 40-45 li yaşlara kadar sürdüğünü öne sürer. Mekanik, kuramsal, toplumsal, artistik, algılayıcı, icatçı,eleştirel, uygulayıcı ve duygusal zeka tipleri mevcuttur. Bunlar kişilere göre farklılık gösterir.
ÇOCUK DÜŞÜNCESİNİN ÖZELLİKLERİ VE GELİŞİMİ
J. Piaget’e göre zihin gelişiminin 4 dönemi şunlardır:
1. DUYUSAL DEVİNİM ( Sensory motor)
0-2 0-2 yaş dönemini kapsar. Bu dönemde, çocuğa duyuları ve onların hareketleri egemendir. Yani çocuğun düşünmesi, duyu organları ile sınırlıdır. Gördüğü ve dokunduğu olay ve nesneleri akılda tutamaz. Bu nedenle, çocuğun bu dönemdeki özgür hareketlerine engel olmamak gerekir. Çocuk bu yolla dünyayı tanıyacak ve bilincini geliştirecektir.
2. İŞLEM ÖNCESİ DÖNEM
2-7 yaşları kapsar. Bu dönemin en büyük özelliği, çocuğun benmerkezci bir düşünce yapısına sahip olmasıdır. Bu görüş .ocuğun adalet anlayışına yansır. Çocuk koşullara değil sonuca göre karar verir. İşlem öncesi çocuk korunumu kavramakta güçlük çeker. Soyut kavramları da anlayamaz. Hayal dünyaları geniştir.
3. SOMUT İŞLEM DÖNEMİ
7-12 yaş arası dönemi kapsar. Bu dönemde sıralama, sınıflandırma, karşılaştırma işlemleri için şemalar geliştirirler. Bu dönemdeki çocuklar ” adalet” ve “özgürlük” gibi kavramları konuşmaları sırasında kullanabilmelerine karşın, içerikleri kavrama da sorunları vardır. Geleceğe yönelik hipotezler kuramazlar. Satranç ile tanışma yaşı kabul edilebilir.
4. SOYUT İŞLEM DÖNEMİ
En üst bilişsel dönemdir. 12 yaş sonrası başlar yetişkinlik yaşlarına kadar uzanır. Genelleme, tümden gelim, tüme varım gibi zihinsel işlemler yapılır. Hipotezler kurularak doğrulukları kontrol edilir. Soyut düşünce yetisi geliştiği için, soyut kavramlar kullanılarak üzerinde fikir yürütülür. BU DÖNEME ULAŞAN ÇOCUKLAR DÜŞÜNCE İLE OYNAYABİLME BECERİSİNİ KAZANMIŞLARDIR. Tartışmalara katılmayı sever, mantık oyunlarıyla uğraşmaktan hoşlanırlar. Düşüncelerin aktarıldığı etkinliklere ilgi artarak, sadece izleyici olarak kalmaz, uğraşı alanı olarak da seçer.
Bu bilgiler ışığında çocukların satranca öğrenme çağı ile 6-7 yaşlarında başlaması ancak yarışmalara ise soyut işlem dönemine yaklaştığı 9-10 yaşlarında katılması tavsiye edilmelidir. Satranç eğiticilerinin mutlaka satranç yarışması yaşamış olmalarında yarar vardır. Satrançta taban 1400 olarak kabul edilmelidir. Bu ratingin altındaki kişiler okullarda öğretmenlik yapma yerine çevrelerine satrancı sevdirme ve tanıtma faaliyetlerine katılmalıdır. Ratingi 1200 olan bir öğretmen öğrenciye sadece taşların hareketini öğretebilir. Temel bilgileri noksandır. Bu düzeyde bulunan öğretmen arkadaşlarımıza önerimiz en kısa süre içinde kendilerini geliştirecek programlı çalışmaya girmeleridir. Hakemlerin durumu daha da vahimdir. Ratingsiz hakem olmaması gerekir. Özellikle giyotin sistemde verilecek kararları göz önüne aldığımızda 1600 rating altında kişilerin hakemlik yapmalarında büyük sakıncalar vardır. Hele hele hayatında turnuva oynamamış hakemlerimizin oyuncuya yaklaşımında büyük hatalat, kırıcı olaylar olacaktır. Bu onun kötü niyetinden değil, olayın özünü ve ruhunu bilmemesinden kaynaklanacaktır. Bu durum onların değil, onlara bu şekilde yetki ve görev veren yöneticilerin hatası olarak kabul edilmelidir. En azından bundan sonrası için bu konuda önlemler alıp, mevcut hakem arkadaşlarımızı çalışmaya mecbur tutarak ve yarışmalara sokarak kendilerini geliştirmeye zorlamalıyız. Bu sayede kalite artacaktır.
Sevgi ve saygılarımla
H. Sertaç Dalkıran
10/01/2004