23 Mart 1987 tarihinde vefat eden IM Nevzat Süer’i onunla tanışma şansını yakalamış satranççılar anlatıyor. Pek çok satranççının, satrançseverin hayatında iz bırakmış Süer ile ilgili yazılarınızı sitemize satrancokulu@satrancokulu.com adresinden yollayabilirsiniz. Haberin devamında, Ediz Erencek ve Kadir Şen’in yazıları ile Ali İpek’in anlattığı bir anektodu bulabilirsiniz.
Rahmetli Nevzat Süer ‘ i önce rahmetle anıyorum.
Sene 1985 Taksim Atatürk Kitaplığında Gençler Türkiye Birinciliğinde 16 kişi kapalı turnuvada oynuyorum . Aynı anda Bayanlar ve Baylar Türkiye Birinciliğide birarada oynanıyor. O zamanki zaman kontrolüne göre 2.5 saat 40 hamle sonra 1 saat 20 hamle kuralına göre oynuyoruz. Yani 7 saat sürüyor. Bitmeyen oyunlar ise ajurne oluyor. Gençler bilmeyebilir gizli hamle ve pozisyon zarfa konuluyor oyun ertesi gün devam ediyor. İlk turda ben siyah taşlarla Aydın Saray la (şimdi Doktor oldu) oynuyorum . Oyun ajurne oluyor pozisyonda aynı kanatta 3 e 2 bir piyon fazlayım ama birer de atımız var. Yani piyonları değişince son piyona atı veriyor ve berabere oluyor. Ajurneyi ben derin bir şekilde analiz ettiğim için pek umudum yok. Maçtan önce derneğe gidiyoruz orada Nevzat bey bana maçın ne oldu diye soruyor bende ajurne oldu ama büyük ihtimalle berabere olur diyorum. Gel beraber analiz edelim diyor. Analiz ederken ben devamlı kazanıyorum çünkü Nevzat bey devamlı soru çekiyor. Bende rakibim keşke böyle oynasa da kazansam diyorum. O da bana bilerek soru çektiğini ve rakibiminde bu sorulardan birini çekmeyeceğini nerden bildiğimi soruyor ve bana çık ve maçını oyna diyerek beni motive ediyor ve gaza getiriyor. Bende o moralle maça çıkıp oynuyorum ama maç berabere bitiyor :). Bu hikayede bana nevzat beyin verdiği ders şuydu. ‘Hata yapma ihtimali olan %100 berabere olmayan pozisyonlarda asla berabere yapma ve sonuna kadar oyununu oyna’.
Ali İpek’ten Bir Anektod (Selim Gürcan)
Bu anektodu esprileri ve sohbetiyle hep keyifli bir hava yaratan Sayın Ali İpek’ten dinledim. Rahmetli Süer bir turnuva için şehir dışına yurtdışına gider. Bir gece otelde kaldıktan sonra Süer sabah kahvaltıda satranççı arkadaşlarıyla buluşur. Keyifsizdir… Arkadaşları nedeni sorduğunda müzisyen olan Süer, geç saatlere kadar çalan orkestradan şikayet eder. “Orkestranın çok yüksek sesle çalmasından rahatsız oldunuz herhalde” diyen bir arkadaşına Süer sakin bir şekilde “Hayır yüksek ses beni rahatsız etmedi ama piyanist yanlış nota basıp duruyordu, asıl o beni uyutmadı” diye cevap verir. Bu anektod herhalde pek çok okuyucumuza “Kuzuların Sessizliği” filmindeki Hannibal Lecter karakterinin kötü çalan müzisyeni misafirlerine yedirdiği bölümü anımsatmıştır. 🙂