Sevgili Satrançseverler,
Satrancokulu.com sitesinde yayınlanan Suat Atalık ile röportajda, şahsıma ve Türk Satranç camiasına yönelik olarak yapılan bazı eleştirileri yanıtlamak gereğini hissettim.
Suat Atalık herşeyden önce kendisini ,”Türk Satrancı” kavramının yaratıcısı olarak görüyor ve “Türk Satrancı kavramını ben yarattım ” diyecek kadar da ileri gidiyor. Yani demekki kendisi doğmadan böyle bir kavram yokmuş Türkiye’de ! Helal olsun, valla bravo!! Bu kadar komik bir iddia, herhalde mantıklı her insanın gülüp geçeceği , hiçbir inandırıcı yönü olmayan ,”meydanı boş buldum atıp tutayım ” mantığının sonucu olsa gerek!
Öncelikle kendisi bilmelidir ki, bireysel başarılar bir ülkenin satrancı kavramını doğurmaz, o ülkenin satrancı kavramı, söz konusu ülkenin oyuncuları, dernekleri,kulüpleri, turnuvaları,organizasyonları ,federasyonu ,kısacası tüm camiasıyla ve tarihiyle bütünleşmiş bir kavramdır. Ancak tabii kendisine göre böyle bir toplum artık ortada yok! Gene röportajda yaptığı açıklamadan aynen alıntı yapıyorum: “Türk insanının erdem ve değerleri yok. Bana göre son 20 yılda bu topraklarda yaşayan Türkler 1920’lerde yaşayan Türklerin devamı değil” Atalık bu açıklamalarla Türk insanını nasıl gördüğünü çok açıkça ortaya koyuyor:”Erdemi ve değerleri kalmamış ,kültürsüz bir toplum”.Bu benim şimdiye kadar gördüğüm , Türk insanına yapılmış, en çirkin hakaretlerden birisi.
Bir oyuncu Türkiye’de doğmuş büyümüş ve bu memleketin ekmeğini yemiş daha sonra,bu memlekette otururken ve bu memleketin vatandaşı iken Büyükusta olmuş, arkasından başka bir memleketin bayrağı altında oynamaya başlamış ve bu tarz açıklamaları, hiçbir şekilde hakkı olmamasına rağmen, hiç utanmadan ve sıkılmadan yapabilmiş…Bu kadarı da pes doğrusu!! onun bu açıklamalarını tüm Türk Satranç camiası çok iyi değerlendirecektir!
Daha sonra röportajda Atalık, benimle ilgili, çok “ilginç” ve hiçbir aslı astarı olmayan tamamen “çamur at izi kalsın” mantığı taşıyan ( aynen YeniYüzyıl gazetesinde satranç köşesinde yazarken yaptığı gibi ) açıklamalarda bulunmuş.
Şimdi bu “desteksiz yakıştırmalarına” ve iddialarına yanıt vermek istiyorum: Öncelikle benim, son olimpiyattaki takım dizilişini ,kendim başarılı olabilmek için değiştirip çıkarttığımı iddia ediyor , ve Türk Milli takımının almış olduğu dereceyi eleştiriyor. Ben bu diziliş hakkında düşüncelerimi aynen röportajı yapan Selim Gürcan’ın da belirttiği gibi kendi web sitemde ( http://canarduman.sitemynet.com/index.html ) turnuvalar sayfasında ,hemen olimpiyattan sonra açıkça belirttim ,şimdi size Olimpiyad bittikten hemen sonra web sitemde yazdığım o yazıyı aynen aktarıyorum :
35. Satranç Olimpiyadı – Bled, Slovenya
Bu olimpiad’da herkesin beklediği şekilde 1.masa yerine yeni bir strateji doğrultusunda 3.masada oynadım.Bu stratejinin doğru olup olmadığı tartışmaya açıktır.Ancak kanımca benim 1.masa yada 2.masada oynamam daha doğru bir sıralama olabilirdi.Tabii bunu turnuvanın sonunda söyleyebiliyoruz aldığımız neticeye bakarak.O açıdan bu stratejinin en azından denenmiş olması bence doğrudur. Milli takımın seçiminin doğru olup olmadığı ise ayrı bir konudur.Bu olimpiyatta ortaya kesin olarak çıkan sonuç,Milli Takımın iskeletinin olimpiyat tecrübesini en az birkaç kez yaşamış oyunculardan kurulması gereğidir. Olimpiyat gibi tüm takımların (en zayıf ülkeler bile ) en iyi ve en tecrübeli oyuncularıyla katıldığı bir organizasyona bizde artık Türkiye olarak ,takım olarak en iyi ve en tecrübeli oyunculardan kurulu bir takımla katılmamız gerektiğidir.Bu konu bence çok önemlidir.Satranç olimpiyatları ülkemizin temsil edildiği en üst düzey arenalardan biridir.Böyle bir arenada biz ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye , en güçlü ve en tecrübeli bir takımla mücadele etmeye mecburuz diye düşünüyorum.Aksi takdirde bu Olimpiyatta da yaşadığımız gibi üzücü sonuçlar gene kaçınılmaz olucak ve Türk Satrancının olması gereken yerlerden uzaklaştıran neticeler,hem camiamızı üzecek hem de kamuoyunda tepki yaratacaktır.Federasyonumuzun bu konu üzerine eğilmesini ve gerekli düzenlemelerin, artık bazı çevrelerin etkisinde kalmadan, yapmasının zamanının geldiğini düşünüyorum. 76.sırada başlayıp 76. sırada tamamladığmız bu Olimpiyatta oynadığımız takımları gözönüne aldığımızda netice bizim için oldukça düşündürücüdür!Bireysel başarıların bizim için bir teselli olması tabii ki sevindirici bir sonuçtur;(Suat Soylu 7/9 yaparak 4.masada 2.oldu).Ancak maalesef bu sonuç Takımımız için sevindirici ve ümit veren bir sonuç olmamıştır.Ben bu özeleştiriyi yaparken tüm takım oyuncularının ellerinden geleni yaptıklarına ve en iyi şekilde takımımızı temsil edip mücadele ettiklerine yürekten inanıyorum.Sadece bazı arkadaşlarımız tecrübe eksikliklerinin etkisinde kalarak performanslarının çok altında oynadılar. Milli Takımımızın bir diğer ve önemli eksikliği ise antrenör! Maalesef hala bir anrenörümüz yok .Tabii bu da Milli takımımızı olumsuz yönde etkileyen çok önemli bir faktör! Bu olimpiyatta beni sevindiren en önemli gelişme kafilemizde bir spor psikoloğunun da bulunmasıydı.Bence çok faydalı bir uygulamaydı. Gerçekten Olimpiad gibi uzun ve yorucu bir Takım turnuvasında bir psikoloğun bizimle orda ilgilenmesi ,hepimizin psikolojisini olumlu yönde etkilediğine inanıyorum.Bence bu uygulamayı devam ettirmenin takım açısından çok olumlu olacağına inanıyorum. Benim olimpiyatta almış olduğum 11 maçta 7 puan fena sayılmıyacak bir netice ,ancak 3.masada ve çok kuvvetli olmayan takımlarla oynadığımızı gözönüne alırsak çokta iyi bir netice diil diyebilirim.Olması gereken en az 8 puandı.Bu sonuçta iki şey etken oldu ;zaman kontrolünün 90 dak.+30 saniye hamle başına olması,ve de zayıf takımlara kaybetmemizin bende yarattığı hayal kırıklığı ve motivasyon eksikliği.. Bunun detaylarına fazlaca girmek istemiyorum. Olimpiyat organizasyon açısından genelde iyiydi,Bled’de son derece sempatik minicik bir şehir…biraz bizim Abant’ı andırıyordu gölün kenarında yeralan bir şehir görüntüsüyle.
Bu yazıyla ilgili olan soruya ‘da , Atalık gene gerçekleri tamamen çarpıtarak ve alakasız bir şekilde aynen şu yanıtı vermiş röportajda: “1998 Elista olimpiyatında yemek masasında rengin ne önemi var deyip Turhan Yılmaz’ı yedinci kez siyah oynatması gibi bir açiklama web sitesindeki. ”
Bu bahsetmiş olduğu olay tamamen gerçek dışıdır!Benim ,”Turhan Yılmaz’ı üstüste 7 kez siyah oynatmam” diye birşey söz konusu bile olamazdı ve olmadı da. O zaman başımızdaki antrenör Rus Büyukusta Vasiukov’du ve tüm takımın dizilişi ondan soruluyordu . Kendisi de kişilik olarak , hiçbir baskı ve eleştiriye pabuç bırakan ve prim veren bir kişilikte birisi de değildir, onun böyle birisi olmadığını da tüm milli takım oyuncuları ve o dönemde idarecilik yapmış kişilerde çok iyi bilir!
Gene başka bir komik ve tamamen gerçek dışı olan iddiası: “ 1997 yılında hem oyuncu hem federasyon üyesiyken Suat Atalık oynarsa biz oynamayız diyen Can Arduman Ali ipek Suat Suat Soylu üçlüsü yıllardır satrançla ilgili her şeyi burada kontrol etmeye çalışıyor.”
Bahsetmiş olduğu 1997 yılında ben Türkiye Şampiyonu olmuştum , ve gene o yıl Suat Atalık YeniYüzyıl gazetesinde yazmakta olduğu köşesinde o dönemin Federasyon Başkanı olan Emrehan Halıcı’yı ve şahsımı eleştiren ve hakaretlerle dolu olan yazılar yazmış ve bende bu yazıların bazılarına o dönemde yazmakta olduğum Cumhuriyet gazetesinin Dergi ilavesinde yer alan satraç köşemde yanıt vermeye çalışmıştım.Ancak o dönemde Atalık’ın hakaret ve yalanları o kadar ileri gitti ki ,beni yazmakta olduğu gazetenin orta sayfalarında,”Federasyon yönetim kurulu üyesi Can Arduman kendisini milli takıma seçtirdi” gibi haberler ( üstelik birkaçkez yayınlandı bu haber ) çıkarttırmaktan da hiç çekinmedi .Benim o dönemde YeniYüzyıl gazetesinin Genel yayın müdürü Okay Gönensin’e göndermiş olduğum :1997 yılındaTürkiye Şampiyonu olduğum ve bu haberin tamamen asılsız olduğuna dair tekzip niteliğindeki yazı,hasır altı edilip malesef basılmadı .
Şimdi gelelim 1997 yılında yapılan yönetim kurulu toplantısında Milli Takım’a “kontenjandan” kimin alınacağı yönünde oylamaya:Suat Atalık o dönemde yukarıda da değindiğim gibi gazete köşesinde başta o dönemin Federasyon Başkanı olmak üzere milli takımda oynayan birçok oyuncuya karşı hakaret dolu yazılar yazmıştı.Bu nedenle o toplantı sırasında Federasyon Başkanı olan Emrehan Halıcı Suat Atalık’ın kontenjandan Milli Takıma alınmasına karşı çıktı ve oylamaya konulmasını istedi, bizde milli takım oyuncuları olarak , Suat Soylu,Ali İpek ve ben ,Milli Takımda büyük bir huzursuzluk çıkacağını gözönüne alarak oylamada karşı oy kullandık,neticede oylama 12-0 gibi hiçbir tartışmaya yer bırakmıyacak bir şekilde sonuçlandı. Federasyon Başkanı’na ve milli takım oyuncularına gazetede aleni bir şekilde hakaretler yağdıran bir oyuncunun, milli takımda oynamaması kararı da hangi branşta olursa olsun , bence son derece doğru bir karardır.
Bu röportajla iligili değinmek istediğim bir başka nokta ise; Mustafa Yılmaz’ın Avrupa 3.lüğü ile ilgili olarak ,Atalık’ın aynen şu şekilde yaptığı değerlendirmeyle iligili:” Önemsiz ve sevimsiz bir kriter. Yaş grupları turnuvaları yüksek katılım olduğu için organizatör ülke ya da kuruluşların rakamlarla oynayıp cebe para atması için organize edilen turnuvalar….” Türkiye’den bir oyuncunun çıkıp Avrupa yaş grupları Şampiyonası’nda 3.olmasını “önemsiz ve sevimsiz bir kriter” diye değerlendirmek ,satrancın artık yaş ortalamasının son derece düşük seviyelere geldiği bir dönemde, ancak ve ancak bu başarıyı hazmedeyen bir kişinin yapabileceği türden bir değerlendirme.Türkiye’de yaş gruplarında çok büyük bir gelişme olduğunu alınan neticeler açıkça ortaya koymaktadır.Bunu gözardı etmek, Türk Satrancının içinde bulunduğu gelişimi çekemeyenlerin yapacağı bir iştir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum:aslında ben bu yazımda, geçmişte yaşanan ,hoş olmıyan , tatsız ve Türk Satrancı’na hiçbir yarar sağlamayan bu olayları anlatarak , o dönemde yaşanan bu kötü anıları canlandırmak ve Türk Satrancı’nı böyle bir kısır çekişmeler ortamına sokmak amacıyla yazmadım.Bu benim aklımdan hiçbir zaman geçmedi ve geçmeyecek te .Çünkü ben daima Türk Satrancı’nın birlik , beraberlik ve dayanışma içinde olmasının , gelişmesi için en önemli faktörlerden birisi olduğunu düşünmekteyim.Bu nedenle bu yazımı yazarken oldukça zorlandığımı ve hiçbir şekilde geçmişte yaşanmış olan bazı hadiselerin yeniden su yüzüne çıkmasını istemediğimi de belirtmeliyim.Ancak şahsıma ve Türk Satrancı’na karşı yapılan bu hakaret ve eleştirilere de kayıtsız kalmam imkansız olduğu için bazı gerçeklerin tüm Türk Satranç camiası tarafından bilinmesi gereğini hissettim ve bu cevabı yazmaya karar verdim.
Saygılarımla, Can Arduman
8-12-2003