O satranç tarihinin en büyük şampiyonlarından biriydi. Satranç dahisi olduğu tartışılmayan Capablanca oyununun mükemmelliğiyle “Satranç Makinası” olarak adlandırılırdı. Rusya’ya geldiğinde basın ondan “Satranç Tanrısı” diye bahsetmişti. Bununla beraber tüm bu yenilmezlik işaretlerine rağmen Capablanca eski arkadaşı Alekhine’e 1927 yılında unvanını kaybetti. Alekhine rövanş maçı vermeyince ise düşmanlıkları başladı. Capablanca’nın Alekhine hakkındaki hakim duygusu “Alekhine’den nefret ediyorum” cümlesinde çok açık. Capablanca’nın eşi Olga Capablanca’nın anılarına devam ediyoruz.
Birinci Bölüm‘den Devam
Alekhine, Stahlberg’e “Bize izin verir misin?” dedi. “Madam ile özel bir şey konuşmalıyım.” Bahçenin sonuna doğru ilerledik. Yol boyunca yer alan domates bahçelerini hala hatırlıyorum. Kararlı bir şekilde konuşmaya başladı Capablanca’nın kendisi hakkında istediğini düşünebileceğini ama karşılaştıkları birbirlerine selam vermeleri gerektiğini söyledi. Capablanca’nın başı ile bile selam vermediğinden şikayet etti.
“Belli ki Capablanca’nın bunun için haklı sebepleri var.”
“Belki de” dedi Alekhine. “Ama tüm dünya biliyor ki Euwe’ye maçı kaybettim ve şimdi o resmi dünya şampiyonu. Bununla beraber ben ve Capablanca dünyanın en güçlü oyuncularıyız”
“Capablanca ve sen” dedim “Bunu sen de biliyorsun ve bu sebeple Capablanca ile rövanş maçı yapmıyorsun.”
Alekhine garip bir şekilde bakarak “Euwe ile maçım esnasında iyi değildim. Size garanti ederim ki?” derken sözünü kestim “1927 yılında Buenos Aires’de size unvanı verirken Capablanca’nın da iyi olmadığı gibi.”
Alekhine ve Capablanca 1927 yılında Dünya Şampiyonluğu için karşılaşıyor.
“Sizinle konuşmanın imkanı yok. Dişi bir kaplan gibisiniz” dedi Fransızca ve ondan sonra bir daha hiç konuşmadık. Konuşmalarımız hem Fransızca hem de Rusça olmuştu. Domates bahçelerinin arasından geçerken birbirimize bağırıp durduk.
Sonra Capablanca’ya “Biliyor musun, Alekhine bana dişi kaplan dedi” dedim. Tüm konuşmayı aktardım. O da bana “Sen benim dişi kaplanımsın” dedi ve elimi öptü. Anlattıklarımın tek bir detayını bile kaçırmak istemedi. Nottihgham’a geldiğimde aynı gün Capablanca, Alekhine’i yendi ve mutluydu. Alekhine’in nasıl bir izlenim bıraktığını bana sordu. “Eğer ona hafifçe vursan korkudan yere çökecek gibi duruyor” dedim. “Tam bir dişi kaplansın” dedi Capablanca. Nottingham’da bana şunu söylemişti: “Alekhine’den nefret ediyorum.”
Bir defasında Paris’te Regina Hoteli’ndeyken Tartakower bizi ziyaret etti. Pek iyi değildim ve yatıyordum. Tartakower çok iyiydi ve Capablanca onun görüşlerine önem verirdi. Yatağımın yanında otururlarken Tartakower aniden “Neden bir oyun oynamıyoruz” dedi. Şunu söylemeliyim ki Capablanca özelinde yani evde hiç satranç oynamazdı. Belki de ben varken oynamazdı ama gençliğinde de oynadığını sanmıyorum. Capablanca oyun teklifini kabul etti ve oyunu kaydetti. Sonra da oyunun kağıdını bana verdi ve dedi ki: “Bu senin için. Bir gün güzel bir elmas olacak.” “Ne demek istiyorsun?” diye sordum. “Küçüklüğümden beri her oyunu kaydedilir, incelenir, tanıtılır. Ama bu oyunu başka kimse görmedi.”
Nimzowitsch ve Rubinstein’ı tanımadım. Onlar benden önceydi ama Lasker’i çok iyi hatırlıyorum. Onda yaşlı bir aslanın ağırlığı vardı. Botvinnik ve eşi mutevaziydi. Capa’nın onlarla ilişkisi iyiydi ve bir gün Botvinnik’in Dünya Şampiyonu olacağını tahmin ediyordu.
Kaynak: Russian Silhouttes, Genna Sosonko ve Chess History, Edward Winter