Sertaç Dalkıran’ın Çelik’e Cevap Yazısı

Sertaç Dalkıran’ın Çelik’e Cevap Yazısı

FM Selim Gürcan Yorum yapılmamış

Sayın Serdar Çelik’in yazısına yanıt olarak kamuoyuna,
Sayın Çelik sanıyorum uzun süre camiadan uzak kalmanın getirdiği boşluk nedeniyle olayları hatırlayamıyor. Öncelikle Cumhuriyet Gazetesi‘nde Soylu olayını ilk sorgulayan kişi sanıyorum ben oldum. Bu konuda ne camiadan ne de TSF tarafından hiç kimse bu konuda en ufak bir açıklama yapmadı. Neden sonra Tolga Demirel ‘in TSF formunda bu konu ile alakalı sorusuna rastladık. Daha sonraki gelişmeler ise ortada. Bu nedenle Soylu olayında Dalkıran’ın herkesten önce duyarlı davrandığı apaçık ortadadır.

Sayın Çelik her zaman muhalifim olmuştur ancak iki yüzlü olmadığından ötürü o­na hep saygı duymuşumdur. Görüşleri benden farklı olabilir olayları farklı değerlendirebilir bu demokraside olması gerekli bir zenginliktir diye düşünüyorum. Sayın Çelik’in söylediği gibi satranç camiası Adnan Kahveci ile ilk tanışması 1988 yılında Atalık, Olgaç vasıtası ile olmuştur ve ilk devletten önemli destek bu aşamada başlamıştır. Ancak! Kuşadası hadisesinden hemen sonra TRT Reklam Daire Başkanı Ali Kalıpçı aracılığı ile Adnan Kahveciye uılaşılmış, Kahveci Kuşadası olayı üzerine gitmiş ve o yıl Belediyenin tüm hesapları incelemeye alınmış ve Başkan Suyolcu hesapları veremediği için o yıl ibra edilmemiştir. Belediye Başkanı Suyolcu seçimle geldiği için Kahveci Başkan’ı görevden alamamıştır. Ancak bir çok konuda başarılı olduğu halde bu konuda ihmalini gördüğü Vali Recep Yazıcıoğlunu devletin atamalı görevlisi olduğu için Erzincan’a tayinini çıkartmıştır. Kahvecinin sorusu, Bu olayda neden TSF seni yalnız bıraktı şeklinde olmuştur? Yanıtım ise ” TSF’nin dernekler yasasına göre kurulu olduğu, bütçesinin bulunmadığı, yetkisinin olmadığı, FIDE aidatlarının bile cebimizden yapılan bağış paraları ile karşılandığı şeklinde olmuştur. TSFnin bugüne kadar devlete bağlanmak için başvurularının olduğu vücut geliştirme gibi sporda dahil olmak üzere bizleri GSGM teşkilatının kabul etmediğini açıkladım. Aradan bir hafta geçtikten sonra Ekim 1990 ayı içinde Sayın Kahveci şahsımı arayarak konuyu inceletmeye başladığını, Aküzüm’e TSF’nin GSGM bünyesinde dahil olması için gerekli tavsiye yazısı yazacağını,1991 bütçesinde maliye bakanı olarak yer vereceğini ve TSF’nin devlete bağlandıktan sonra TSF’ye örtülü ödenekten para aktararark mağduriyetimi gidereceğimi, devletin adına ödediğim paraları iade ettireceğini kalan bakiyenin ödenmesini sağlatacağını söyledi. Bu konuda devletin kendi aralarında yaptıkları resmi yazışmalar mevcuttur ve ayrıca o dönemin bakanı İlhan aküzüm hayattadır. Bu söylediklerimin teyidini almak istenirse mümkündür. Bu konuda diğer bir kanıtım 1990 yılında basılan Kuşadası turnuvası kitapçığında bu turnuvanın ülkemize kazandırdığı ve kaybettirdiği kısımda önümüzdeki günlerde bu konuda önemli değişikliklerin yaşanacağının müjdesine yer verilmiştir. Açıp görebilirsiniz.

Kuşadası hadisesinin özüne gelince. Ortada mahkeme kayıtları ve belgeleri mevcuttur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bu konuda Dalkıran’ın tamamen haklı olduğu ve konunun tazmininin gerekli olduğu yönünde mahkemeye görüş bildirmiştir. Belediye Başkanının o dönemde bu parayı ödeyememesinin sebebi toplanan su paraları hakkında Kuşadası turnuvasının başladığı dönemde yapılan toplantıda bu paraların hesabını veremeyen Suyolcuya karşı Belediye Meclisi Başkanın aldığı tüm doğru yada yanlış kararları veto etme kararı almış ve bundan nasibini bu turnuva en büyük zarar olarak görmüştür. Mahkemede Başkanın yazılı taahütünü yeterli bulmamıştır. Başkanın belli bir rakkama kadar yetkisinin olduğu mahkemede ortaya çıkmıştır. Bu tür organizasyonlarda Meclis kararı gerekli olduğu sonradan anlaşılmıştır. Turnuva başlamadan önce bu konuda meclis kararı gerektiği Dalkıran’a turnuvaya izin veren ne TSF tarafından ne de Valilik tarafından istenmemiştir. Bu şekilde bir olayın örneği daha önce yaşanmadığı için kimsenin aklınada gelmemiştir. Bu konuda Meclis kararının alınması gerektiği konusunda Dalkıran’ın bilgi eksikliği sizce suçmudur? Belki bir kusur olarak nitelendirilebilir ancak olayın sorumlusu yapmaz. Şayet Dalkıran’a Belediye 1 DM verir de Dalkıran bunu zimmetine geçirirse o zaman herkes Dalkırandan bunun hesabını sorar. Ortada 250 bin DM lık ödenmesi gerekli bir tutar vardır. Dalkıran bu olayda başta Çelik olmak üzere kolay kolay herkesin yapamayacağı büyük bir özveriyi göstermiş, yaşanılan bu talihsizliğe karşı olaydan kaçmamaış ve bu konunun sonuna kadar çözümü için sözlü kefalette bulunmuştur. Bu olayın üzerine Dalkıran hem tüm mal varlığını satmış hemde çalışarak bu olaya ait TSF’ye belgeleri ile sunulan 215 bin DM ödemiştir. 1994 yılında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Burhan Özfatura ile bu kalan 42 bin DM ödenmesi konusunda uluslararası turnuva anlaşması üzerine mutabakata varılmış, o dönemin Başbakanı Tansu Çiller örtülü ödenekten bu bedeli ödeyebilmek maksadı ile TSF’ye yazı göndermiş TSF 2 Bu turnuva TSF’nin resmi programında yoktur2 şeklinde olumsuz yazı vermesi üzerine yapılamamış ve bu paranın ödenmesi ilk kez engellenmiştir. Daha sonra tüm kamuoyunun bilgiisi dahilinde ve tüm belgeleri tüm illere gönderildiği şekilde Dalkıran 1998 yılında Sitebank ile büyük bir iadei itibar turnuvası anlaşmasını yazılı protokol ile bağlamış, iki kefil bulmuş, Banka ayrıca Başbakanlığa bu konuda taahütname verdiği halde bu turnuva ikinci kez engellenerek bu borcun ödenmesi imkansız hale getirilmiştir. Dalkıran tüm bu çabalara karşın hala nasıl suçlanabilmektedir anlamak mümkün değildir. Olaylar herkesin önünde cereyan etmektedir. Tüm belgeler ortadadır. dalkıran bu parayı ödeyebilmek için sponsor bulma yerine banka mı soyması gerekmektedir? Tüm bunların yanında Dalkıran’ın bugüne kadar 11 i Oyak, İkisi Türkiye, İkisi Türkiye Ünvan Maçı, 8 Uluslararası ve son iki yıldır İstanbul Festivali de dahil olmak üzere 400 e yakın Edirneden Van’a kadar başarılı organizasyonları, yetiştirdiği öğrencileri, yazdığı kitapları, açtığı sergileri ile Türk satrancına kimsenin yapamadığı büyük hizmetleri vardır. Sayın Çelik bu ülkenin en dürüst kişisini dürüst olmamakla suçlayarak büyük hata işlemektedir. Bu konuda derhal özür dilemelidir. Atalık konusunda ise gerekli açıklamlar yapılmıştır. Atalık’ın haklı olduğu gibi haksız olduğu tarafları vardır. Atalık’ın sorunları ortadadır. Kendisine öz eleştiri yapıp yanlışlarından arınmalıdır. O zaman takdir ve sempati toplayacaktır. Atalık’ın en başarılı oyuncumuz olduğu bir gerçektir ancak Türkiye Cumhuriyeti satranç çevrelerine Atalık’tan çok önce girerek kendisini tanıtmış ve kabul ettirmiştir. Atalık bu tanıtım olayında sadece belli bir bölümünde vardır tümü Atalık dendiği taktirde şu anda aramızda olmayan değerli büyüklerimize karşı büyük vefasızlık etmiş oluruz ki bunu kabul edebilmemiz mümkün değildir.

Saygılarımla
11.09.2003

Kategoriler
Röportajlar
Bir yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir