İki sene sonra orayı da bıraktık. Bizim lise diploması da olmadığından buz gibi kara askeri olduk elli sekizde.
Top Alayında fevkalade başarılı bir dönem geçirdim. Başarılı derken, verilen her görevi hiç sakınmadan yaptım. Çok afedersiniz yüz numara temizlenecek deseler selamı çaktım çıktım.
Şamil Başçavuş vardı, -yaşıyorsa Allah selamet versin, öldüyse Allah tahmet eylesin-, O bana İstanbul’lu derdi. Birgün kerpiç kesmeye talip oldum, selamı çaktım. Kerpiç kesmeyi de nasıl öğrendim? İşte babam demiryolcu ya, biz İskenderun’dan veya bir yerden dönerken trenle eşyalarımızı falan yüklemişiz, Konya Ovası’nda kerpiç nasıl yapılır gördüm. Tren tıngır tıngır gidiyor, üç dört kişi çamura saman dökülüyor ayaklarıyla çiğniyorlar sonra kalıbı suya basıyor malayla üzerini çekiyor, kaldırıyor…
Ben selamı çaktım. Burdur’da erata sinema salonu yapacağız. Ulan İstanbul’lu dedi Şamil Başçavuş Sen bu işi de mi biliyorsun? Dedim Başçavuşum, Konya ovasında gördüm. Gözlerim yaşarıyor inanın… Çıktık, kerpici kestik, Yalnız Başçavuşum bir şartım var dedim. Nedir? dedi. İşi yapacakları ben seçeceğim. Nerde kaytarıcı var, boy 1.90, hani taşı sıksa suyunu çıkarır, onları seçtim. Altı tane er. Aynı Konya Ovası’nda gördüğümü uyguluyorum. Basıyorum kalıbı suya, bunlar kürekle dolduruyor, malayı çekiyoruz, trak!
Vallahi kerpici kestik fakat kerpici kestikten sonra benim belim tutuldu, öylece kaldım. Meğer kalıp ustası, yani kerpiç ustası günde üç yüz kalıp mı ne sallarmış, ben olayı bilmediğim için altı yüz kalıp kesmişim. İflahımız kesilmiş…