Yeri gelmişken söyleyeyim, iki defa; 84 Selanik Olimpiyatlarında ve 2000 İstanbul Olimpiyatlarında A milli Takım kaptanlığı yaptım.
Selanik Olimpiyatlarında o zamanda federasyon başkanımız sayın Hayri Özbilen, Mümin Boysan’ı baş danışman, Kahraman Olgaç’ı kafile başkanı, beni de takım kaptanı olarak seçmişti, kulakları çınlasın ikisi de kabul etmediler.
Bir turnuvadan geldiği için yorgun olduğundan bir kaç kez Türkiye şampiyonu olmuş İlhan Onat’ı yedek olarak almıştık, kabul etmediler. Üç usta da puan puandır dedi.
“Yahu yapmayın, işte matematik. İspatlıyorum…”
İlhan Onat o zaman Milliyet’te yazıyor. Biz yüksek puan aldık, bir takım geldi Malezya, Malezya’ya 4-0 yenildik. Milliyet’e başlık attı. Malezya’ya bile yenildik diye.
Şimdi o kadar ilginç ki, bunu 2000 olimpiyatlarındaki dergiye çıkan yazıda da yazdım.
Bunun çok zor sevk idaresi olduğunu biliyorum. Fakat orada tam takım birliği olacak, oyuncular maç bittikten sonra çekip gitmeyecek. Akşam oturacaksınız; kaptan, oyuncular, antrenör. Diğer takımların puanları ne, kim nerde ne almış, elosu yüksek oyuncudan mı almış, bakacak.
Mesela diyelim ki bir takım 4-0 kazanmış, kime karşı kazanmış. Biri elosu ortalama 2200 olana kazanmış, öbürü 2350… onlara bakacaksınız. Sonra takımda dört asıl iki yedek oyuncu var. Bir oyuncunuz hep sıfır çekiyor ama kime karşı çekiyor? Sizin oyuncunuzun elosu diyelim 2350, karşısında oynadığı oyuncular kaç? 2600. Bu oyuncuyu takımdan kesmeyeceksin. Senin oyuncun 2350, gitti 2100’lük oyuncuya yenildi, ardından yine öyle birine yenildi. Diyeceksin ki, sen yorgunsun arkadaş. Satranççılar turnuva zamanında uykularını iyi alacak, gıdalarını iyi alacak, takviye vitamin… Akşam hep beraber partinin analizi, kollektif çalışma… ondan sonra bunu bireysel olarak masaya dökme…
İşte böyle yıllarımız satrançla dolu dolu geçti.