’70’li yılların ortasına gelindiğinde artık ben de kendimden söz ettirmeye başlamıştım. Süer satranç dergisine “Öney’lerin en küçüğü ama en acarı” başlığıyla kapak olmuştum. Rahmetli İlhan ONAT beni her yaz İzmir’e davet ederdi. Zannederim dört sene kadar aralıksız olarak İzmir’de Onat’ın misafiri olmuştum.. 30 Ağustos kapısının (fuar) karşısında güzel bir dairesi vardı ve orada devamlı satranç oynardık. Önceleri beni yener ve kızdırırdı ama sonra ben hırs yapınca skoru eşitleyip öne bile geçerdim. Çok çeşitli satranç kitapları vardı yani satranç kütüphanesi zengindi. Genelde kendisi beyazlarla d4 oynardı ve sağlamcı bir oyun karakteri vardı. Siyahlarla da d4’e d5 ; e4’e c6 oynar ve oynadığı açılışların fikrini bilirdi. Boşu boşuna IM olmamıştı ki o zamanlarda IM olabilmek çok zordu. İzmir’in sıcağından bunalınca arabasına binip Çeşme Ilıca’daki yazlığında takılırdık. Ben de o da denize girmeyi pek sevmezdik,mayolarımızla kumsalda güneşlenirken hep körleme oynardık. Hatta bu maçların birinde farkında olmadan o kadar yanmıştık ki doktora gitmek zorunda kalmıştık. İlhan Onat eskilerin tabiriyle gerçekten nev’i şahsına münhasır biriydi. Bir eresinde Atina’da Balkaniyad var bana buraya gel burdan gideriz ve beraber hazırlanırız demişti. Ben de İzmir’de Onat ile buluşmuş,evinde hazırlık yapıp çalışmıştık. Oradan Çeşme ve Sakız adası ve oradan da Pire’ye geçmiştik. İlhan beyin meşhur ilaç çantası vardır. İçinde her çeşit ilaç mevcut olup kendi ilacını da kendi yapardı.(Eczacıdır kendileri). Sakız adasına geldiğimizde saat 14.30 civarıydı ve muhteşem çitlenbik ağaçlarının kokusu her yanı kaplamıştı. (O zamanlar koku alabiliyordum ancak şu anlar koku özürlüyüm) Bizi Pire’ye götürecek olan geminin gelmesi için daha dört saatimiz vardı. İlhan bey elinde ilaç cantası olduğu halde yürüyor ancak çantadan bir şeyler sızıyordu.. Hemen söyledim kendisine ve en yakın çay bahçesine girdik. Çay bahçesinde hiç müşteri yoktu masalar boştu. Masaları birleştirip çantasında patlayan ve her yana bulaşan şampuanları tek tek ilaç kutularından temizlemem hala gözümün önünden gitmez.
İlhan ONAT anlatılmaz,yaşanır…
Zannederim İsviçre olimpiyadıydı..Ben Nevzat Bey (Süer) ve İlhan Bey aynı odada kalıyorduk. Benim uyku problemim yoktu ve hala da yoktur ama aramda onlar ile 30 sene fark var. Akşamları İlhan bey ortadan kaybolur ve biz uyuduğumuzda odaya gelir ve geldiğini bizi uyandırarak haber verirdi. Süer ilgilenmese de o muslukları açar,gürültü çıkarıp varlığını ilan ederdi. Ben o turnuvada çok kez koridorda yattığımı bilirim. Zannederim RUTLİ idi otelin adı….
İlhan ONAT ……
Gerçekten çok renkli ve bir o kadar da iyi bir oyuncuydu. Takım arkadaşlarına hep takılır,onları kızdırmaktan haz duyardı ama kalbinde hiç kötülük yoktu. Sadece kullanılmaktan hiç haz etmezdi ve eli çok açık biriydi ama kendi istediklerine…
Bir başka turnuvada bu sefer Onat,Demir Büyüközkaya ile aynı odada beraber kalıyoruz. İlhan bey bu sefer de Demir abi yi gözüne kestirmişti kızdırmak için.Ama o da biliyordu ve hiç kızmıyordu ne yaparsa yapsın Onat. En sonunda gece yatarken Onat yatağından çıkıp ışıkları açıyor ve paralarını bir kaç kez sayıp Demir abinin yüzüne bakıyordu. Bu böyle iki üç gece devam edince olaya dayanamıyan koca Demir , bak İlhan benim param bu kadar al sende kalsın ve bana harçlık ver,senin paranı falan sanki çalıyormuş imasında da bulunma demişti. Yani insanı çıldırmakta üzerine yoktu ancak nedense beni hiç bu şekilde daza getirememişti.
Gene bir turnuvadayız, benim maçım çabuk bitmişti ve çok fena nezle olduğumdan erkenden odama çekilmiş yorganın içine olduğum halde titremeler vs vs… Onat geldi ve maçının ajurne olduğunu ve analiz etmemiz gerektiğini söyledi.. Söyledi ama benim o halimi görünce baş ucundaki ilaç çantasından bana bir ilaç verdi hatta içirdi. 20 dakk. sonra geleceğini söyleyip odadan çıktı. İnanın o geldiğinde ben terlemiş ve duşumu almış bir şekilde taşları diziyordum analiz için. Sonradan söylemişti bana verdiği ilaç kendi yapımıydı….
İlhan ONAT ile ilgili anılar yaz yaz bitemez ki..
Nûr içinde yatsın…