Satranç Öyküleri II

FM Selim Gürcan Yorum yapılmamış

III

                                                      
Satranccilarin ortak bir ozelligi varsa o da kendilerine ve zekalarina olan guvenleridir. Ya mukemmel bir oyuncudurlar, ya da yetersiz kosullarda yetistikleri icin ilerleyebilecekleri kadar ilerleyememis, aslinda cok yetenekli insanlardir. Ya satranci gec ogrenmislerdir, ya tembel olduklari icin calismiyorlardir, ya satranctan para kazanilamayacagi icin kafayi takmiyorlardir, ya da yeterli tecrube kazanabilecekleri turnuva yoktur. Kaybederlerse ustun durumda hata yapmislardir, kotu durumdan kazanirlarsa bunu kotu durumda sogukkanliliklarini korumalarina ve mucadele ruhlarina borcludurlar.

Bir keresinde bir satranccinin kaybettigi bir oyun hakkinda hatali plan uyguladim, yoksa kazanirdim dedigini bile duydum. Dogru plan secmekten daha o­nemli, daha cok satranc bilgisi gerektiren bir sey olabilirmis gibi.

Fen liseli bir satrancci hakkinda bir hikaye anlatilir. Iki kisi oynanmis bir oyunu analiz ediyorlarmis. Gelmis, siyahlarin tarafina oturmus, biraz dusunmus, siyahlar iyi, kazanir deyip kalkmis. 15 dakika sonra geldiginde hala ayni pozisyon inceleniyormus. Beyazlarin tarafinda oturmus, biraz dusunmus, beyazlar iyi, kazanir deyip kalkmis.

Bir Ankara sampiyonasinda oynamistik, ben lisedeydim, o yirmibes yaslarindaydi ve o gecen yilin Ankara sampiyonuydu. Heyecanli bir mac olmus, ve ben bir sekilde bir kale ve bir filini sikistirmistim, bir koseye hapsolmuslardi, bunu yaparken de benim de bir atim ayni sekilde kimildayamiyordu. Oyun ertelendiginde salonda bulunan herkes oyunu benim kazanacagimi gorebiliyordu. Cok ilginc diyerek kalkmisti masadan, farkinda misiniz, atini hicbir yere kimildatamiyor. Hikayenin sonunu da anlatayim: o oyunu kazandim, ama turnuvayi o kazandi, ikinci kere Ankara sampiyonu oldu. Bes yil kadar o­nce Amerika’ya uzmanlik yapmaya gitmeseydi simdiye milli takima da girerdi, gercekten iyi oyuncuydu cunku. Iyi satrancci olmak icin durumu nesnel bir sekilde degerlendirebilme yetenegi gerekir diyenlere inanmayin sakin.

                                                     IV
– Baba, hani soz vermistin, Ankara’da satranc dernegi var mi diye arastiracaktin? Senden baska kimseyle oynayamiyorum. Hem ben yarismalara girmek istiyorum artik.
– Tamam, bakariz bir ara.
– Gecen sefer de oyle demistin ama.
– Tamam tamam, bakariz.

Babanin bakmasi uzun, hem de cok uzun zaman aldi. Sonunda cocuk babasindan umudunu kesti, annesiyle gazetelerdeki satranc koselerinden ismini gordukleri Hoca’nin telefonunu bulup telefon ettiler. Ben 12 yasindayim, satrancla ilgileniyorum, Ankara’da bir dernek var mi gidip oynayabilecegim, veya turnuva duzenleniyor mu hic? Hoca ilgilendi, gelin goruselim diyerek cumartesi’ye randevu verdi.

Cocuk ici titreyerek gitti randevuya. Yasli ama dinc, sesi gur bir adam, bir duvar dolusu satranc kitabi ve cok sessiz bir ev buldu. Hoca’yla bir el satranc oynadilar, ama cocuk umdugundan daha az direnebildi. Sonra hoca bir kac pozisyon dizdi, soru sordu, burada ne yapardin, burada ne yapardin diye. Cocuk hepsini bildi.

Sonra anne, cocuk hoca oturdular. Hoca dedi ki, cocugunuz cok yetenekli, iyi de oynuyor, isterseniz ders verebilirim. Saati dort bin lira. 83 yilinin dort bin lirasi bayagi iyi para.

Cocuk bir kac ay ders aldi Hocadan. Dersler pek bir seye benzemiyordu dogrusu ama Hoca kutuphanesinden kitap odunc almasina izin veriyordu, elli yillik Rusca dergiler, acilis ansiklopedileri, turnuva kitaplari, sayfalarca analiz, kombinezon, ciltler dolusu kitap, okumakla bitmeyecek bir hazine.

Ankara’da ufak bir grup satrancci varmis, cumartesileri bulusur Amerikan Kulturunun kafesinde bir kac saat oynarlarmis. Hatta arada bir hafta sonlari ufak turnuvalar bile yapilirmis. Cocuk yillar sonra Ankara’da da bir satranc dernegi acilana kadar her cumartesi Amerikan Kulture gitti. Yasini basini almis profesorler, ressamlar, uzatmali universite ogrencileri, matrak lise ogrencileri, hatta ve hatta arada kizlar. Tasradan gelmis, Yurt-Kur’da kalip mezun olununca is falan bulunamayacak bolumlerde okuyan, koca ararken yollari satranc camiasiyla kesismise benzeyen kizlar, Hoca’nin ogrencileri.

Satranc aleminde kizlarin sayisi hic bir zaman ikiyi ucu gecmemistir. Soyut, matematiksel bir oyundan mi zevk almazlar, satrancin gerektirdigi kadar yogun bir mucadeleye girmek mi anlamli gelmez, kafalari basmadigi icin zevk mi alamazlar, satrancci ortami mi fazla erkeksi, kaba saba bir ortamdir, kazara yolu dusen kizlara herkes hemen tavlanmasi icap eden kizlar gozuyle bakar da o­ndan mi, bilinmez. Gercek su ki, tek tuk bir iki istisna disinda erkeklerle basabas oynayabilen sayida kadin oyuncu hemen hic yoktur.

Ipek abla istisnalardan biriydi. O da Hocanin kiz ogrencilerindendi, ama farkli olarak hem satranci ciddiye aliyordu hem de akilli ve caliskandi. Fakir bir aileden gelen, hani eli yuzu duzgun derler ya, oyle bir kizcagiz. Satranca universite yillarinda, o zamanlar kimbilir hangi, spor faaliyetleri duzenlemeye duskun burokratin satrancin sonsuz faydalari nasil anlatilarak ikna edilmesi ile duzenlenen Yurt-Kur turnuvalari ile baslamis. Allah bilir kendisinden baska dogru durust satranc bilen hic kimsenin olmadigi Karadeniz Teknik Universitesinde okurken satranci ne vesileyle ogrenmis, hangi ozelligi satrancin, beyninin derinliklerinde bir noktayi boylesine esir alabilmis, derslerine calismak, erkeklerle gezip tozmak, Leo Buscaglia okumak, okulun voleybol takimina girmek veya evlenip evinin hanimi olmak yerine satranca tutkuyla sarilmasina sebep olmus bilmiyorum, Ipek abla’nin hayatinda o gunden beri satranc hep en o­nemli yerlerden birini isgal etti. Mezun olup Ankara’ya yerlestikten sonra senede iki defa ya yapilan ya da yapilmayan dusuk seviyeli turnuvalarin bir tanesini bile kacirmadi, eline gecen tum satranc kitaplarini uzerini cize cize okudu, rakiplerine karsi hazirliklar yapti, acilislar hakkinda defterler tuttu, orada burada buldugu yabanci dergilerden acilis yeniliklerini ogrendi, yillik izinlerini Istanbul’a gidip ucra yurtlarda kalarak, kendisinden baska butun oyuncularin Istanbul’lu oldugu, birbirini tanidigi bayanlar arasi sampiyonalara katildi, hicbir turnuva boyunca bir sonraki macindan baska hicbir seyi dusunmedi, heyecanli maclarda midesine kramplar girdi, kaybedince agladi, kazaninca sevinc cigligi atti, o­nemli maclardan o­nce uyuyamadi, ilk katildiginda kil payi sampiyonlugu kacirinca kahroldu, sonraki tum turnuvalarinda sampiyon olunca hep ilk sampiyonluk heyecaniyla sevindi. Kendisine cok uzun yillar rakip cikmayacagi anlasildiktan sonra bile bir sure daha bayanlar arasi turnuvalara girmeye devam etti.

Bu arada Turkiye’nin en kuvvetli oyuncularindan Mustafa abi ile evlendi, ozel dersanelerin birinde matematik ogretmenligine basladi. Satrancta ulasabilecegi noktaya ulastiktan sonra yavas yavas satranc daha az, isi daha cok yer tutmaya basladi hayatinda. Hamlelerini elini titretmeden yapabilmeye basladikca galibiyetten de daha zevk alir oldu belki, kimbilir. Birkac yil sonra cocuklari olmadan sessiz sedasiz bosandilar Mustafa Abiyle. Dikmende mutevazi bir evde kedisiyle beraber mutevazi bir hayat surduruyor simdilerde. Gorustugumuzde beni yeni satranc problemleri ile degil geometri problemleri ile siniyor daha cok. Ileride yeniden yogun bir sekilde satranc calismaya baslar mi bilmiyorum, hala bir rakip gorunmuyor kendisine bayanlar arasinda.

Ali Tamur

Anahtar Kelimeler
Ali Tamur
Bir yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir